Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz keşifleriyle birlikte kıyıdaş birçok devlet arasında deniz sınırı anlaşmazlığı baş gösterdi. Bu anlaşmazlıklardan birisi de İsrail ile Lübnan arasında yaşanmaktadır. Uluslararası enerji şirketlerinin raporlarına göre Lübnan’ın deniz alanlarında yaklaşık 96 trilyon metreküp değerinde doğalgaz kaynağı bulunmaktadır.
Bu tahminlerden hareketle Lübnan hükümeti kendi deniz yetki alanlarını 10 parsele ayırdı ve bu sahalarda petrol ve doğalgaz araması yapmak üzere 2017 yılında uluslararası ihale duyurusu yaptı. İsrail, ihaleye çıkılan beş bloktan üçünün kendi deniz alanları içerisinde kaldığı gerekçesiyle Lübnan’ın bu girişimine sert tepki gösterdi. İsrail’in itirazına rağmen Lübnan hükümeti çıktığı ihaleden geri adım atmadı. Beyrut için bu kaynakların ekonomiye kazandırılması halinde darboğazda bulunan Lübnan ekonomisinin rahat bir nefes alacağı düşünülmektedir.
İhale neticesinde Lübnan hükümeti 4 ve 9. parselleri Total (Fransa), Eni (İtalya) ve Novatek (Rusya) konsorsiyumuna ruhsatlandırdığını duyurdu. Tel Aviv, bu parseller içinde9 numaralı sahanın bir kısmının İsrail’in deniz yetki alanları içerisinde kaldığı itirazıyla söz konusu ihalenin uluslararası hukuka aykırı olduğunu ve bu yüzden ihalenin tanınmayacağını açıkladı. Ayrıca İsrail bu itirazla yetinmeyerek 9. Blok boyunca petrol ve doğalgaz arama kararı aldı. Haziran sonunda alınan bu karar, iki ülke arasındaki restleşmelerin en üst seviyeye tırmanmasına neden oldu.
Karşılıklı suçlamaların birbirini takip ettiği krizde esas sorun Lübnan ile İsrail arasında deniz sınırını belirleyen herhangi bir anlaşmanın henüz yapılmamış olmasıdır. Bu noktada Lübnan makamları İsrail’in Lübnan’ın ekonomik, toplumsal ve siyasi zayıflığından yararlanarak Tel Aviv lehine düzenleme yapma gayretinde provokatif eylemlerde bulunduğunu ifade etmektedir. Lübnan bu nedenle doğrudan İsrail ile görüşmeye taraftar değildir. 2019 yılı sonunda iki ülke arasındaki uyuşmazlığı sonlandırmak amacıyla Amerikan hükümeti, Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Masası’nın eski çalışanı David Satterfield’i arabuluculuk yapması için görevlendirmişti. Fakat Satterfieldöncülüğünde başlatılan diyalog sürecinden ve Lübnan ve İsrail’e birçok kez gerçekleştirilen ziyaretlerden olumlu bir sonuç elde edilemedi. Lübnan hükümeti ABD’nin arabuluculuğundan ziyade ABD, Lübnan, İsrail ve BM’den oluşan bir komitenin sorunu ele alması gerektiği üzerinde durmaktadır.
Tartışmaların sürdüğü bir ortamda Lübnan yukarıda adı geçen şirketler eliyle İsrail ile herhangi bir ihtilaf yaşanmayan 4. Parselde hidrokarbon arama faaliyetlerini Şubat 2020’de başlattı.Ancak nisan ayında sona eren sondaj faaliyetlerinden beklenilen sonuçlar elde edilemedi. Bu defa tekrar petrol ve doğalgaz açısından zengin olduğu tahmin edilen 9. Parselde arama yapma kararı alındı. Operatörlüğü Total şirketi tarafından yürütülecek sondaj çalışmalarının ağustos ayında başlatılması planlanıyordu. Ancak Beyrut Limanı’nda 4 Ağustos’tameydana gelen ve dehşet verici bir yıkıma yol açan patlamayla ülkenin doğalgaz gündemi yerini başka konulara bırakmak zorunda kaldı.
Beyrut patlamasının Lübnan’ın hidrokarbon faaliyetlerini nasıl etkileyeceği sorusu, merak uyandırmaya ve belirsizliğini korumaya devam etmektedir. Patlamayla uzun süredir ekonomik ve siyasi krizlerle boğuşan Lübnan’ın yaralarının daha da derinleşeceği uzmanların ortak görüşüdür. Buradan hareketle patlamanın Lübnan’ın enerji çalışmalarına etkisi bakımından iki olasılık ön plana çıkmaktadır. Birincisi, ülkenin bu durumdan olumsuz etkileneceği ve milli çıkarlarını asgari düzeyde koruyabileceği ihtimalidir. Diğeri ise Lübnan’ın mevcut kötü koşullardan kurtuluş yolu olarak sadece doğalgazı göreceği ve bu doğrultuda tümimkânlarını bu çalışmalara seferber edeceği görüşüdür.