Türkiye’nin, son gelişmelerden sonra Oruç Reis araştırma gemisini tekrar Doğu Akdeniz’e göndermesi ve 23 Ağustos’a kadar NAVTEX ilanı üzerine Yunanistan ile başlayan gerilim artarak devam ediyor. Türkiye ile Yunanistan arasında bir gerilime dönüşen bu gelişmeler üzerine, son dönemde enerji kaynağı olarak bilinen Doğu Akdeniz etrafındaki ülkelere yönelik faaliyet ve ilgisini her geçen gün artıran Fransa da meseleye müdahil oldu. Bölgeye savaş gemileri ve füzeler gönderen Fransa, Yunan donanması ile Girit açıklarında askeri tatbikat yaparak etrafa gözdağı verdiler.
Fransa’nın NATO kararı dışında kendi insiyatifiyle Doğu Akdeniz’deki bu güç gösterisi hiç şüphesiz Yunan hükümet çevrelerinde ve kamuoyunda sevince sebep olurken, Türkiye ve dünya ülkeleri tarafından da tepki ile karşılandı. İki ülkenin Girit açıklarında yaptıkları askeri tatbikatla verdikleri gözdağına rağmen, Oruç Reis gemisi de Türk savaş gemileri ve savaş uçakları refakatında araştırmalarına hız kesmeden devam etmektedir.
Fransa’nın, Doğu Akdeniz etrafında yer alan bir ülke olmamasına rağmen son dönemde ilgisini buraya yöneltmesinin çeşitli sebepleri vardır. Elbette bunun en büyük sebebi, Doğu Akdeniz’in doğal gaz ve petrol açısından zengin rezervlere sahip olduğunun tespit edilmesi ve kendisinin de bu zenginlikten pay elde etme gayretidir. Dünyanın eski ve kanlı bir sömürge ülkesi olan Fransa, bölgeye ilgisini haklı göstermek için tarihten dayanaklar da bulmaktadır. Osmanlı devletinin dağılma sürecinde dönemin diğer büyük sömürgeci güçleri olan İngiltere ve Rusya ile yaptıkları paylaşım antlaşmaları ve Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’da kendine düşen alanlarda oluşturduğu sömürge dönemini, şimdi bölgedeki faaliyetlerine haklı dayanaklar olarak sunmaktadır. Bu çerçevede yakın zamanda Lübnan’daki patlamadan hemen sonra Beyrut’a gelen, yönetime gözdağı veren ve halkın içine girerek onlarla diyalog kuran Fransa Cumhurbaşkanı Macron, bir nevi etrafa “Lübnan’ın üzerindeki koruyucu ülke biziz, buranın hamsisiyiz” mesajları vererek, ekonomik olarak yaraları saracaklarını belirtmesi dikkat çekicidir. Tabi ki “beşer aklı nisyan ile malul” olduğu için, Fransa’nın bu topraklarda katlettiği yüz binlerce hatta milyonlarca masum akıllara bile gelmemektedir.
Fransa’nın bunun yanında Suriye’deki gelişmelere kayıtsız kalmaması, bu topraklarda tekrar yer edinme mücadelesi, eski sömürgeleri olan Cezayir ve Tunus’daki faaliyetleri dikkatlerden kaçmamaktadır. Bu nedenle Beyrut patlaması ile Doğu Akdeniz’de boy göstermeye başlayan Fransa’nın Türkiye ile Yunanistan arasında yine Doğu Akdeniz üzerinden ortaya çıkan gerilimi fırsat bilerek bölgedeki askeri varlığını artırma kararı alması, savaş gemileri göndermesi ve Yunanistan ile Girit açıklarındaki askeri tatbikat yapması dünyanın dikkatini çekmektedir.
Almanya’nın, Girit açıklarında Fransa-Yunanistan tatbikatı ve Fransa’nın Doğu Akdeniz üzerindeki ağırlığını artırma gayretini “not ettik” olarak açıklaması ile kalmayacak olan bu gelişmeler zincirinde Fransa’nın faaliyetlerinin daha başlangıç aşamasında olduğu tahmin edilmektedir. Şayet Fransa, Doğu Akdeniz üzerinde ağırlığını artırmak ve yer edinmek için bölgede nükseden her gelişmeyi fırsat bilerek “bir adım daha ileri” politikasına devam ederse, Doğu Akdeniz’deki güç mücadelesinin ve dengelerinin daha da karmaşık hale gelebileceği açıktır. Her şeyden evvel Türkiye, gerek kıta sahanlığı ve gerekse hükümranlık hakları gereği kendisini kenara sıkıştırmayı hedefleyen her türlü gayreti kırmızı çizgi olarak görmektedir.
Bu nedenle bir “Avrupa ordusu” kurma planlarının konuşulduğu bir dönemde Fransa’nın Doğu Akdeniz’e yönelik faaliyetleri ve girişimleri dikkat çekmektedir.