Diyarbakır’ın gülleri ve Selahaddin Eyyubi

Abone Ol

Kendisi de bir Kürt olan Dünya Müslüman Âlimler Birliği Genel Sekreteri, Avrupa Fetva Kurulu Birliği Üyesi, Kürdistan İslam Birliği (Yekgirtu) Kurucu Üyesi Prof. Dr. Ali Karadaği, geçen ay İHH tarafından Diyarbakır’da düzenlenen “Ortadoğu’da Kürtler ve Barış Sempozyumu”nda ağlayarak ve ağlatarak Selahaddin Eyyubi ve Amid’i yani Diyarbakır’ı anlattı.

Ali Karadaği Sultan Selahaddin’in Diyarbakır’da geçen hikayesini şöyle nakletti:

“Selahaddin Eyyubi, Kudüs’ü fethetmeden beş yıl öncesinde Amid yani Diyarbekir’e gelir. Diyarbekir’in kadınları, Selahaddin’e bir emanet vermek istediklerini; ancak bu emanete sahip çıkıp çıkamayacağını kendisine sorarlar. Selahaddin de emanetlerinin ne olduğunu sorar. Diyarbekirli kadınlar, Selahaddin’e bir yıldır Diyarbekir’deki en güzel gülleri toplayıp gül suyu yaptıklarını ve Kudüs’ü fethettiğinde Mescid-i Aksa’ya bu kokuyu sürmelerini ister. Selahhadin Eyyubi de bu kokuyu beş yıl boyunca yanında saklar ve Kudüs’ü fethettiğinde bu kokuyla Mescid-i Aksa’nın içini yıkatır ve şunları söyler: Ben Kudüs’ü fethettiğimde beni en çok etkileyen Diyarbekirli kadınlar olmuştur.”

Bunu söyleyen Selahaddin’in ordusunda Türkler, Kürtler, Çerkesler ve Araplar gibi bölge halkından insanlar oluşuyordu. O gün o birliği sağlayan Selahaddin, Kudüs’ün kapılarını Müslümanlara açabilmişti. Bugün yine Kürtler, Türkler ve Çerkesler başta olmak üzere bu coğrafyada Müslümanlar bir olabilseler, Kudüs de coğrafyamızda rahata kavuşabilir.

Taksim-Kabe ve Kudüs bağlamında süren tartışmalar, “Selahaddin” ismi üzerinden devam ediyor. Selahattin Demirtaş, kendisini eleştiren Başbakan Davutoğlu’na, adının, 4 kez hacca giden dedesi tarafından bir kulağına Kur’an, diğerine ezan okunarak konulduğu ifade etti. Aslında Demirtaş, bölgenin sosyolojik gerçekliliğini ifade ediyordu. 43 yaşında olan Demirtaş zamanında bölge bu kadar sekülerleşmemiş, seküler olanlar da halkın değerleri ile kavga içerisine girmemişti. En komünist olanlar bile halkın inançlarına karşı saygıyı esas almışlardı. Aslında bu gelenek Hikmet Kıvılcımlı’nın Eyüp Sultan mitinginde olduğu gibi eski sosyalistlerin bir kısmında da vardı. Ama ne olduysa oldu, Kürtler de “modernleşme” bağlamında değerlerinden koparıldı ve bugün karşımıza bu tablo çıktı.

Belki de Kürtler adına siyaset yapanların bu noktada iyi bir özeleştiri vermeleri gerekiyor. Şimdi sayın Demirtaş’ın doğduğu gibi kaç çocuğun kulağına Kur’an ve ezan okunuyor.

Bu coğrafyada siyaset yapıcılar bilmelidir ki, adaletten ayrılmazsak adalet bize barış getirir, huzur getirir, güven getirir. Zulüm ise istikrarsızlaştır, mahveder, yok eder. Dolayısıyla adaletin hâkim olduğu yerlerde mutluluk hâkim olur. “Durum bu iken, bizler niye adaleti hakim kılmaktan endişe ediyor, hakkı hakim kılmaktan korkuyoruz? Oysa hak hakim olduğunda, sadece mutluluk getirir, huzur getirir.”

Adaletten uzak bir Kürt sorunun çözümü olabilir mi? Bunun için mücadele edilir mi?

Bugün Kürt siyasetinin seküler kanadının kabul etmesi gereken bir durum var; bu halka dayattığınız siyaset adaletli değildi ve adaletten uzak olduğu için bugün huzur ve güveni getirmiyor. Devlet adaletten uzak olabilir ve adaleti getirmeyebilir, ama sizler kendi toplumunuza adaleti dağıtmakla ve inançlarıyla barışmak zorundasınız.

Son sözü yine üstad Ali Karadaği’nin sözleriyle bitirelim: “Unutmayın! Batı hiçbir zaman Kürt halkına karşı samimi olmamıştır. Dün de olmadı, bugün de olmayacak. Unutmayın! Amerika’nın Irak’a girmesi, Sykes Picot’un bir devamı olmuştur. Burada da Kürt halkının lehine bir sonuç çıkarmak için bir durum yoktur. Tarih boyunca Batı, Kürt halkının hiçbir menfaatini gözetmemiştir. Bugün Irak Kürdistanı’nı da bölmek istemektedirler. 2’ye hatta 3’e bölmek istiyorlar. Bölünmek, ne Türk’ün ne de Kürt’ün işine yarar. Türkiye bütün bileşenleri ile birlik ruhunu oluşturmalıdır. Sizler de bugün üzerinize düşen görevi yerine getirmelisiniz.”