Dişe diş…

Abone Ol

Uhud’un canlı hatırası olarak anılır Üveys’el Karanî. Nam-ı diğer. Karanlı Üveys. Çokça bildiğimiz haliyle Veysel. Hani, Peygamber aşkıyla Yemen çöllerini aşıp da, annesine söz verdiği için peygamberini göremeden geri dönen Üveys. Peygamberimizin kendisine teberrüken hırkasını gönderdiği Üveys… Hırkasının hatırası İstanbul’u şereflendiren Üveys.

Anlatıcıların anlattığına göre, ne olduysa,Üveys’e hediye edilen hırkanın teslimi sırasında oldu. Acılar içinde nakledildiği kadarıyla, Karanlı Üveys hırkasını getiren sahabeye “Peygamberimin dişi Uhud’da şehit olunca, siz ne ettiniz?” diye sorar. Son dönem televizyon din programlarında, kutlu doğum sahnelerde, duygusal yoğunluğu kaval ya da ney sesleriyle yükseltilen bu anlatımda, güya hırkayı getiren sahabe,Üveys’in bu sorusuyla sarsılır. Elbette ki sorunun onurlu bir cevabı vardır. Canlarını dişlerine takarak savaşmışlardır. Dişlerini değil, canlarını vermeye ahdetmişlerdir.

Veysel Karanî nakilcileri,hırkayı getiren sahabenin mahcubiyetini ima eder bu kertede. Tam bu mahcubiyetin üzerine Üveys’in ağzına konulan söz, dinleyen herkesi gözyaşına boğar. “Peygamberimin dişinin şehit olduğunu duyunca, ben de aldım taşı, otuz iki dişimi birden kırdım!” Burada kameralar gözü yaşlı stüdyo misafirlerini zoomlar. Kaval nağmeleri tize doğru tırmanır. Anlatıcının sesi titrer. Varsa, yandaki ‘ilahi sanatçı’mız eli kulağa atar ve isot yanığı hançeresiyle mekânı ihtizaza getirir, yürekleri titretir. Reyting sıçrama yapar.

Programımızın mevzuu Peygamberimizi sevmek üzerinedir. Peygamberi seven Üveys’el Karânî, bu sevgisini eline aldığı her herhangi bir taşla, dişlerinin çoğunu kırarak ispatlar. Doğrusu, anlatıcılar, hemen bundan sonra, kaside acısına ve gözyaşlarına boğulduğu için, dişleri kırık, ağzı kanlı Üveys tablosunu anlatma fırsatı bulamazlar.

Şimdi yazının ‘İyi, güzel ama…’ kısmına geldik. Bu “peygamberimizi çok seviyorum!” tablosununkanlı damaklarına, diş kırıklarına, dudak yırtıklarına yakından bakmayı deneyelim. Sevmenin, üstelik incelikler peygamberini, dahası âlemlere rahmet Nebi’yi, böylesine kanlı bedeli, acılı pahası kaç nazik insana teklif edilebilir? Sahi, dişlerin kırılmasına razı mıdır nezâketin zirvesi, şefkatin nehri? Kendisini sevmenin bedeli olarak, dişleri inci gibi temiz tutmayı, düzenli fırçalamayı, sistemli ağız-diş bakımı yapmayı mı önerir Nebi, yoksa dişleri kırıp dağıtmayı mı? Şöyle bir hayal edelim. On yedi yaşında bir genç kızsın ya da on sekizinde delikanlı… Sana öyle bir Peygamber sevgisi modeli sundular ki, faraza, Hz. Peygamber [asm] çıkagelse, diyecek ki, “kızım/oğlum aç bakalım ağzını?” Sen de sünnet diye misvakladığın ya da fırçaladığın inci gibi dişlerini gösteriyorsun. O da ne? Güya diyecek ki Hz. Peygamber: “Sen beni sevmiyorsun, çünkü dişlerin sağlam.”

Doğrusu, annesine verdiği sözü yüzlerce kilometre uzaklarda bile bozmayan Üveys’in incelikler peygamberine aşkını böylesine vahşi bir biçimde ifade etmiş olabileceğine ihtimal vermiyorum. İnanmıyorum. Ona yediremiyorum. Farz-ı muhal, böyle bir olay vaki olsa bile, bu istisnanın istisnası olayı, Peygamber aşkının biricik yolu olarak takdim etmeyi doğru bulmuyorum

Ayıp değil mi, gencecik çocukları merhamet peygamberinin karşısında utandırmak? Utanmıyor muyuz, aziz Peygamberin tasavvurunu mahcup olacağı bir sınırda hapsetmek?

İlle de aksiyon arayanları yine de mahzun etmek istemem. Çok istiyorlarsa, Peygamberin hatırına dişlerin onurluca sökülebileceğine dair bir yakın tarih örneği var. Dostum, değerli yazar, Murat Başaran sağ olsun. Titizlikle hazırladığı internet sayfasını bana tanıtırken, Mükrimin Halil’den söz etti. Şeytan mesleği olan ırkçılığın arsız avazı olmuş bir metne ses vermemek için genç bir bilim adamının ne yaptığını görmek istiyorsanız. İşte adres… www.medyamit.com  Peygamber sevgisinin diş söktüren onurlu örneği de burada: