Yoruluyor bazen insan düşünmekten.
Ne olacak halimiz diye?
Neslimiz nereye gidiyor diye?
Rabbimiz ayetinde “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın,” (2 Bakara 195) diye emrederken, biz gerçekten kendi ellerimizle kendimizi tehlikeye atıyoruz.
Tabii anlatmalı ve uyarmalıyız. Allah cc böyle emretmiş. Hepimiz yanlış yapabiliriz inancımıza, örf ve âdetimize. Nihayet insanız. Ama uyarılara kulak vermemiz gerek. Yoksa bunun vebali büyük olur.
Hani tutmayacağını bildiği halde de insan iyiliği emredip kötülükten yasaklaması lâzım ya! Çünkü yarın Rabbine diyeceği bir sözü olsun. Yoksa bu da büyük bir vebal!
Geçen haftaki ‘Aile Yuvası Yuva Olmaktan Çıkmasın’ yazımızdan sonra bir kardeşimiz yorumunda teşekkür ederken, ’Diriliş Aileden Başlar’ diye de bir not yazmış ki gerçekten çok güzel bir tespit. Allah razı olsun. Biz de bu yazımıza başlık olarak seçtik.
Bu yönde yazılar isteyen kardeşlerimiz pek çok. Çünkü herkesin içi yanıyor. Gerçekten diriliş aileden başlar. Yıkım da öyle tabii…
Yüce Allah her şeyi görüp gözetendir. Yaptıklarımızın hesabını soracaktır bir gün. Bize düşen ona hazırlık olmalıdır. Bu dünya varlık-yokluk, saltanat vs. ile gelir geçer. Önemli olan o güne hazırlıktır. Yavrularımızı, nesillerimizi ateşten korumakla emrolunduk. Rabbimiz şöyle emrediyor:
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.” (66 Tahrim 6)
O HALDE ŞU DÜSTURLARA RİAYET
EDELİM Kİ DİRİLİŞ BAŞLASIN
1) Anne ve babalar olarak namazlarımıza mutlaka devam edelim. Cemaatlere ise ehemmiyet verelim. Çocuklarımızı camiye alıştıralım.
2) Kur’an-ı Kerim’i bilmiyorsak öğrenelim ve O’nu yaşayalım. Zira O, Allah’ın sözüdür. Onu idrakle okuyan Rabbiyle konuşmuş olur.
3) Peygamberimiz (sav) in hayatlarından düsturlar alarak, O’na uymaya gayret edelim. Çünkü O, bizim için en güzel örnektir.
4) Bedenimizin azalarını ve kalbimizi günahlardan, kötü düşüncelerden koruyalım.
5) İlme değer verelim. Evlerimiz birer mektep olsun. Bir okulun programı olduğu gibi, evlerimizde de ders programları olsun. Okuyalım dinlesinler; okusunlar dinleyelim. Çocuklarımız küçücük yaştan, ilk ve en önemli Aile Mektebinin İslâmî terbiyesini alsınlar. Çünkü “bir babanın evladına bırakacağı en büyük miras İslamî terbiye” ve hayat tarzıdır. Akaid, Tefsir, Hadis, Kur’an-ı Kerim, Siyer gibi İslâmî ilimlerin temel ve özleri mutlaka az da olsa evlerimizde verilsin.
6) Bekârlarımız yuva kurarken, İslâmî ölçülerden kesinlikle taviz vermemelidir. Çünkü yuva bir binadır. Temeli ise dini iyi yaşayan bir eştir. Bu seçimi iyi yapmalıdır. Seçeceği eşler mutlaka ibadet ehli, dürüst, kanaatkâr ve güzel ahlaklı olmalıdır. İşte o zaman maddi problemler de kalkar. Çünkü dini bütün bir insan bilir ki; Ashab-ı Kiram döneminde bir çift ayakkabıyı mihir kabul edip kocaya varan mübarek ve mücahide annelerimiz vardı. İslâmî prensip ve usullerle kurulan bu yuvanın meyveleri de inşallah çürük ve kurtlu olmayacaktır. Onun için de haram kazançtan çok kaçınmalıdır. İnanan insan yine bilir ki, haram lokma yavruya tesir eder, onun- Allah korusun- kötülerden olmasına sebep olabilir. Bu hususta pek çok ayet, hadis ve yaşanmış ibret verici olaylar mevcuttur. Şu dua ayet-i kerimesini çok okuyarak bol bol dua edelim:
“-(Onlar ki;) Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl, derler.” (5 Furkan 74)
7) Bacılarımız ve genç kızlarımız! Allah için ne olur tesettüre riayet ediniz. Çünkü bu, Allah’ın apaçık emridir:
“-Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına, örtülerini üstlerine almalarını söyle!..” (33 Ahzab 59)
Bugün tesettür öldü adeta. Yok olup gitti sanki. Niye acaba? Hatalarımız nerede? Bir de alışıldı neredeyse bu hale ki bu çok acı. Günahı günah görmemek, meşru hale getirmek bir felakettir.
Bu hayat bir gün bitecektir. Bu güzel görünen şeyler bir gün toprak olacaktır. Ama O’nun emrine uyulursa, topraklar çürütemeyecektir. Allah’ın korkusu özünüzden çıkmasın. Gelip-geçici zevklere kapılmayın. Kadın açılırsa cazibesi kaybolur. O kapanmakla güzelleşir. Hürmete layık olur. Tarihimize destanlar yazanlar, yine o kapalı kadınlardı. O halde iffetli olmak için tesettür şarttır. Zira; tesettürde hayat vardır.
8) Emr-i bi’l-ma’ruf, nehy-i ani’l-münker yapınız: Allah Teâlâ bu ümmeti överken şöyle buyurur:
“-Siz insanlar içerisinden çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz. Allah’a inanırsınız.” (3 Âl-i İmran 110)
Bu güzel övgüye dâhil olmak için gayret lazım. Bir kötülüğü gördüğümüzde Rasûl-i Ekrem’in (sav) şu hadis-i şeriflerini tatbik etmeliyiz: “-Sizden biriniz, bir kötülük gördüğü zaman onu eli ile değiştirsin. Buna gücü yetmezse dili ile değiştirsin, buna da gücü yetmezse kalbinden buğzetsin. Ki bu, imanın en zayıfıdır.” (Müslim, iman 78)
Bu ne güzel bir görevdir. Hz. Ömer’in (ra), dünyada sevdiği şeylerden birisi de bu idi. Çünkü bunda insanların ebedi saadeti söz konusudur. Bir kişinin cehennem ateşinden kurtulmasına sebep olmak da her birimiz için ne büyük saadet değil midir? O halde bir gayemiz olmalı; hidayete vesile olmak! Evet, bir, iki, beş, on hatta daha fazla insanın Hakka yönelmesine sebep olmak. Hayatımızın özünü bu gaye teşkil etmelidir. Herkes bir kişiye İslâm’ı anlatarak, kötülüklerden uzak tutmaya çalışarak onu kazansa, sayı hemen ikiye katlanacaktır. Bu büyük ve kârlı kazancı kaçırmayalım inşallah…
9) Yolda, işte ve yediğimiz aşta bile ALLAH’ı unutmayalım. Adım atarken O’nu zikredelim. İş görürken, “ellerimiz kârda, gönlümüz yarda” ifadesiyle belirtildiği gibi kalben O’nu analım. Helâl aşımızı O’nu anarak yiyelim, her lokmayı çiğnerken Allah, Allah diyerek çiğneyelim ki, hem bedenimize ve hem de gönlümüze şifa olsun.
10) İslâm’ın bir bütün olduğunu unutmayalım. O her sahayı kucaklamıştır. O bütün çağları içine alır. Her konuda teşhisi mevcuttur. Dağdaki çobandan, devletin başkanına kadar her kişiyi ve her konuyu açıklamıştır. Adalet, hakkaniyet, dürüstlük, insanlara saadet hep ondadır. Bu ana fikre binaen, İslâm’ı her sahada hâkim kılmak için gayret edelim. Zira Hak varken, Hak gelmişken, batıla yer olamaz. Zaten dünyada batıllar hep iflâs etmiştir:
“-De ki: Hak geldi, batıl yok oldu. Zaten batıl yıkılmaya mahkûmdur.” (17 İsra 81)
Dense ki; Allah’tan başka kim iyiyi, doğruyu ve hakkı bilebilir? Tabii hemen deriz: Hâşâ! Bu mümkün mü? O’dur yaratan, O’dur bilen, O’ndan başka kimse güzel bir karar ve hüküm veremez. Bu, inancımızın da zaten gereğidir. Ama uygulamaya gelince niçin yok! Öyleyse:
HAYATIMIZA ALLAH HÂKİM OLSUN
Ve Sevgili kardeşlerim, işte hayat düsturumuz: Allah’ın Habibinin şu güzel sözleri ve vasiyetleri son sözümüz olsun.
“-Size sımsıkı sarıldığınız takdirde, ebediyen sapmayacağınız apaçık emir olarak iki şey bırakıyorum: Allah’ın Kitabı ve Rasûl’ünün Sünneti.” (Muvatta, kitabü’l-kader 3)
Kur’an sapasağlam hayattadır ve onu Allah indirmiş, Allah koruyacaktır. Sataşanlar ise mahvolmuş, mahvolacaktır. Son dönemlerde apaçık örneklerini gördük bunun.
Sünnet O’nun hayata geçirilişi ki, o olmadan Kur’an anlaşılmaz. Allah Resûlü’ne bu gerçekleri lütfetmiştir. O halde bazılarının onlara attığı iftiralar bilin ki, ancak kendilerini yakmış ve yakacaktır.
Allah’ımız Kendi yolunun yolcusu kılsın. Allah için seven, sevilen, Hakkı anlatan kullarından eylesin. Ayaklarımızı kaydırmasın!
“Rabbimiz! Bize hidayet verdikten sonra kalplerimizi saptırma; katından bize bir rahmet ihsan et! Şüphesiz ki sen, çok çok bağışlayansın.” (3 Âli İmrân 8)
Hayırlı, sıcacık yuvalar, yuvalarda sevgiler ve salih evlatlar lütfeylesin!