Suriye’deki iç savaş ortamı yeniden hareketlenmeye başlayınca Suriye ile ilgili tartışmalar da tekrardan alevlendi.
Bu çerçevede Suriye’de aktif olan İran, Rusya, ABD-PKK gibi aktörlerin Türkiye’deki uzantıları da Türk kamuoyunu etkilemek için propaganda ve dezenformasyon faaliyetlerine hız verdiler.
Bunların arasında Esed-Rusya-İran-Türkiye-Çin ittifakı kurup Batı emperyalizmine karşı savaştıranlar mı ararsın, Türkiye-Esed ittifakı kurarak PKK’ya karşı savaştıranlar mı ararsın, Suriye muhalefetini İsrail’in enstrümanı olarak ilan edenler mi ararsın; her türlü fantastik söylem mevcut.
Bütün bu söylemlerin tarihî hakikatlere, jeopolitik dengelere, bölgemizin gerçeklerine ve uluslararası siyasetin doğasına aykırı olduğu apaçık bir şekilde ortada. Bunlar arasında en önemlisi ise söz konusu söylemlerin, uluslararası siyasetin ve ulus devletin doğasına aykırı olması yer alıyor.
Bütün bu iddialar arasında, Türkiye’de bazı çevrelerde de kendisine yer bulan İran’ın direniş ekseni söylemini ele alalım…
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki dış politikada hangi söylemi kullanırsa kullansın, diğer tüm ulus devletler gibi İran da bir ulus devlettir ve ulusal çıkarlarını maksimize etmek için bir ulus devlet gibi hareket etmektedir.
Nasıl ki Rusya İmparatorluğu, Sovyetler Birliği ve Rusya Federasyonu döneminde Rus emperyalizminin farklı söylemlerini kullanarak mevcudiyetini devam ettirdiyse İran emperyalizmi de tarih boyunca farklı rejimler ve söylemler altında mevcudiyetini devam ettirmektedir.
Dolayısıyla İran’ın bugün Orta Doğu’daki adı konulmamış işgalleri, askerî müdahaleleri ve Esed rejimi gibi diktatöryel rejimleri meşrulaştırmak için kullandığı “direniş ekseni, Kudüs yolu” vb. söylemlerin özünde de etki sahasını genişletmek, ekonomik ve askerî çıkarları korumak ve ülke savunmasını İran topraklarının ötesinde Suriye’de, Lübnan’da, Irak’ta ve Yemen’de kurma stratejisi bulunmaktadır.
İran’ın kurduğu denklemin temelinde İran’ın İsrail’e karşı sözde mücadelesi bulunmaktadır. Bu söyleme göre İran, İsrail’e karşı mücadelesini sürdürmek için Irak- Suriye üzerinden Lübnan’a uzanan bir koridora; diğer deyişle bir Şii hilaline ihtiyaç duymaktadır. Bundan dolayı da Esed rejimi düşerse Kudüs düşer söylemini kullanmakta, Suriye muhalefetini Amerika ve İsrail’in enstrümanı olarak lanse etmekteler.
Bu söylemi analiz edelim… Öncelikle İran’ın Irak’ta inşa ettiği etkinliğin ABD işgali ile mümkün olduğunu belirtelim. Diğer taraftan Suriye sahasında da İran’ın etki sahasını genişletmesine göz yuman yine ABD olmuştur. Zira Esed rejiminin çöküşüyle iktidara gelecek olan gücün İsrail ve ABD’nin çıkarlarına zarar vereceği düşüncesi nedeniyle Obama yönetimi, Rusya ve İran’ın Suriye müdahalesine yeşil ışık yakmıştır. Gördüğümüz üzere her iki örnekte de ABD, İran’ın önünü açmıştır. Muhaliflerin son ilerlemesi karşısında da İsrail’den gelen açıklamalar, İsrail’in Suriye’de çoğunluğun iradesine dayalı bir yönetimden ne kadar çekindiğini bize göstermektedir.
Bu nokta bütün meselenin en can alıcı yerini oluşturmaktadır. Zira bölge halklarının ezici çoğunluğunun muhalefetine rağmen İsrail’in bölgedeki işgalini mümkün kılan en temel mesele, bölgedeki Arap devletlerinin zayıf yapılarıdır. Söz konusu zayıf yapıların temelinde ise rejimlerin; halklarından kopuk, diktatöryel azınlık yönetimleri olması yatmaktadır. Bu rejimler, iktidarlarını devam ettirmek için Rusya, İran ve ABD gibi dış aktörlerin desteklerine daima muhtaçtır.
Dolayısıyla Kahire, Şam, Amman ve Bağdat özgürleşmeden Kudüs’ün özgürleşeceğini beklemek kuru bir ham hayalden ibarettir. Bundan dolayı İslam dünyasındaki demokratikleşme hareketleri ve çoğunluk iktidarı; Tel Aviv, Washington, Tahran ve Moskova’nın ortak düşmanıdır. İsrail, bölgede Mursi yerine Sisi’nin temsil ettiği rejimleri bundan dolayı tercih etmektedir. Yine İsrail, Suriye’de çoğunluğa dayalı bir iktidardansa zayıf bir Esed rejimini bu sebepten ötürü desteklemektedir.
Bütün bunların sağlaması ise basit. Son 22 yılda Türkiye’de yaşanan demokratikleşme sonucunda, İsrail’in Türkiye’deki etkisinin nasıl ortadan kalktığına ve Türkiye’nin bölgede İsrail’e en sert ve akıllı muhalefeti yürüten ülke hâline gelmesine bir bakın. Dolayısıyla İran’ın “direniş ekseni”nin aslında “İran ekseni” olduğunu; Kudüs’tense Tahran’ı koruma amacıyla hareket ettiklerini bilmemiz lazım.