Dipten gelen dalga

Abone Ol

Bilemezsiniz, ne zaman kopacak hayatımızda fırtına. Bilemezsiniz, ölüm gibidir bazı haller. Hesaba kitaba gelmez yaşamak o zamanlarda. Gözünüzü diktiğiniz taraftan değil de hesap etmediğiniz taraftan gelir saldırı. Gadre uğradım, derde uğradım, saldırıya uğradım diye değil; dipten gelen dalgalara o kadar da hazırlıklı olmadığımızı hatırladığım için böyle başladım söze. Sabahın altısında anneniz arar ve "amcan öldü" derse, bu bir tür dipten gelen dalgadır. Ya da bir trafik kazası, bir alışveriş merkezinin kapanış anında en son çıkan müşteri olmanız...

Görmediklerinizi gördüğünüz bir an vardır hayatta. Hesaplamadıklarınızın şifresini çözdüğünüz bir an. Buna algı açılması, iç görünün tümüyle aktif olması da diyorlar.

Uzun zamandır selamını almadığınız, selam göndermediğiniz, epey şey paylaştığınız insanlar vardır. Birden durur, o insanla geçen zamanlardan bir kesiti hatırlarsınız. Yaralar sizi. Ne zamandır onu aramadınız, o sizden selamı ne zaman kesti, ne yapar, ne eder... Bir merak sarar sizi. Hani, aradan yıllar geçse de karşılaştığınızda dün ayrılmış gibi yola devam ettiğiniz insanlardan bahsediyorum. İşte o insanlardan birinin sesini duymanız ya da yüzünü görmeniz de dipten gelen bir dalgadır. Zira o sizin yaşamınıza tanık olmuştur.

İhtiyarların ölmekten değil de yalnız kalmaktan korktukları söylenir. Yaşıtları, dostları öldükçe daha bir içlerine kapanırlarmış. Öyle ya "yaşadıklarının tanıklarını" kaybettikçe, o yaşlı insanların bir zamanlar yaşadığına inanacak kimse kalmaz korkusu... Ölemeyen bir yunan tanrısından bahseder mitoloji. Yarı-tanrı ölmek istemez. Ve ölümsüzlüğe ulaşır. Öyle ki onunla birlikte var olduğu her kim var ise ölümü tatmış, dünyadan göçmüştür. Aradan yüzyıllar geçmiş, minicik kaldığında müzeye konmuş ve önüne bir etiket iliştirilmiştir: Ölmeyen! Aslında o "ölemeyen" olduğu için kederinden çökmektedir. Onun dipten gelen dalgası ise yanlış dua etmiş olması olsa gerek.

Bir haham, insanların kıyameti bekledikleri yönün aksine döner ve duasını edermiş. İnsanlar, neden o tarafa dönüyorsun, kıyamet bu yönden kopacak, dediklerinde ise; Tanrının hesabı insanın hesabına uymaz, der ve duasına devam edermiş. Başka bir haham ise her sabah evden çıkar iken karısına vasiyetini verir, aynı cümleleri sarf eder, helallik alır, öyle dışarı çıkarmış. Bu iki hahamda fena halde "her an her şey olabilir" fikri neşet etmiş olsa gerek. Birinci hahama karışmam ama ikinci hahamın yaklaşımı tekdüze gibi olsa da fena halde yenilikçi, devrimci, itaatkâr ve teslimiyetçi. Hoppala! Ne demek hem devrimci hem de teslimiyetçi, diyenler gidip o hahamdaki dirilik ve bekleme haline baksınlar, benim sözcüklerime bakmasınlar.

İnsan yoruldukça dipten gelen dalgaları saymaya başlıyor tıpkı yaşlanınca eski hesapları kurcalayan tüccar misali. 

Yoruldum...

Dipten gelen dalgaları seyrettim otobandan geçerken. Ne çok dalga yokluyor insanın sahilini ömrü boyunca, ne çok Hızır, ne çok Meryem, ne çok Cebrail ve ne güzel insanlar binip geliyorlar o dalgaların sırtına...

Şahsen kendi dipten gelen dalgamın hangisi beni alabora eder, başka bir yola ya da hakiki yola evriltir bunu kestiremiyorum. Ama yorgunluk, yakaza, dua, pişmanlık hallerinde fena halde açılan bir kapı var. İster algı genişlemesi, ister iç görünün kuvvetlenmesi, ister basiretin açılması deyin... İşte o haller tam da pişmanlık, yorgunluk, dünyaya uzak olma hallerinde tebarüz ediyor. Bir dalga yaklaşıyor fena halde ki savrulup gidesi geliyor insanın.

Siz dalganıza bakın; bakarsınız dipten gelen bir dalgadır. Dümene gelmektense dalgayı seyretmek evladır. Her şey -bilindiği gibi- bir rüzgara bakıyor. Bizi zorla tutunduğumuz daldan koparıp özgür kılacak bir rüzgara bakıyor işte. Dalgasız bir deniz gibi, hani çarşaf gibiyse hayatınız diyeceğim yok! Söz meclisten dışarı efendim; bu mecliste biliyorum, çok rüzgar esiyor lakin denizi bitirmiş gibi karaya saplanmış gemimizde birbirimize bakıp duruyoruz:" Nuh nerede? Nuh nerede?"

Güz, her sene her sene, göstere göstere gelen bir dalga; dümeni insanların elinde olmayan en sıkı dalgalardan. İster yanına Nuh'u alsın, ister karnına Yunus'u alıp gelsin; geliyor gelmekte olan. 

"Olan olmuştur; olacak olan da olmuştur!"