Mimari, bir estetik, bir üslup ve bir dil meselesi değil mi?
Öyleyse; “Mimar Sinan’ın eserleri dururken taklit eserler yapılması üzüntü verici” diyen Nuri Pakdil’in aynı hassasiyeti Türkçe için de göstermesi gerekmiyor muydu?
Pakdil, ‘Ulu Önder’, ‘ilkesel’, ‘öğreti’, ‘klas’, ‘yaşam’, ‘koşul’, ‘egemen’, ‘anlatım’, ‘özgürlükçü’, ‘iletişim’… gibi kelimelerin Türkçeleri yaşıyorken ‘uydurukça’larını kullanmaktan imtina etmiyor.
Bu kelimeleri geçtiğimiz yıl Hürriyet’e verdiği mülakatından seçtim.
Allah’ın 99 güzel isminden biri olan ‘Hayy-Hayat’ yerine ‘yaşam’ kelimesini tercihte muhafazakâr, milliyetçi, mukaddesatçı ve dahi İslamcıların ısrarı düşündürüyor bunları..
“Efendim beni muhafazakâr kesimden çok, solcu ve Marksist kesim izlemektedir” diyen Pakdil tercihini “Dili yenileştirmek gerekiyordu. Divan edebiyatının diliyle yazı yazamazdık. Başka türlü yeni kuşaklarla nasıl iletişim kuracaktık? Çünkü Osmanlıca ile artık yazılmayacağı kesindi. Bir de efendim, dilin önemi yok ki, dilin anlattığı öze bakmak lazım. İstersen çingenece kullan, eğer şeraiti savunuyorsan o helaldir” diye açıklıyor.
Haklılık payı olsa da, Divan edebiyatının diliyle konuşamıyor ve yazamıyorsak, o edebiyattan beslenerek şekillenen kadim mimarinin hayatiyetini korumasını nasıl ve neden bekliyoruz ki!
Dili, yani edebiyatı, yenilemek gerekiyorsa, tabi olarak diğer sanatların ve dahi mimarinin de yenilenmesi gerekmez mi?
Her bilimin; mesleğin, her sanatın bir icra-yürüyen dili var.
Dil yenileme gayretleri, eski ile yeni arasındaki köprüleri imha etmek olarak tevarüs ediyorsa ki ediyor, o halde Mimar Sinan dururken taklit eserlerin zuhur etmesinin de müsebbibi bu yozlaşma değil mi?
Dil ile birlikte kaybedilen bir dünya görüşünden, bir zevk, ‘estetik-bediiyattan’ söz ediyorum.
Pakdil, “önemi yok” diyor ama ‘Türk’ün Dili Kur’an Sözü’ isimli eserde İsmet Özel bakın ne diyor: “Türkçe, Müslümanın itikadî yerini yaşayarak göstermesine yarayacak bir dil. Türkçe’de ‘kaza’ deriz; ‘bir kaza geldi başıma’, ‘kaza geçirdim’… Allah istediği için, kaderimizde bu olduğu için oldu; Arapça’da ‘kaza’ bu demektir. Araplar hiçbir zaman kaza geçirdiklerinde ‘kaza geçirdim’ demez.”
İsmet Özel, Türklerin, Türkçe’yi itikadî pozisyonlarından dolayı benimsediklerini söylüyor: “Türkçe; bir kavmin değil, İslam dili olarak, Türk milletinin dilidir. Müslüman olmadan Türk olunamayacağı gibi Türkçe de konuşulamaz.”
Yani Türkçe’yi üretmedik, icat etmedik, itikadî zaruret olarak benimsedik.
Ve diyor ki Özel: “Biz bugün vurgularımız bakımından, kelime tercihlerimiz bakımından bilhassa Kur’ân’dan uzaklaştırılmış bir Türkçe ile şekillendirildik. Türkçe’nin öztürkçeleşmesinde mesele, yeter ki Kur’ân’dan uzak olunsun.”
‘Hayat’ ve ‘Yaşam’ arasındaki uçurum farkı…
Nuri Pakdil’in gençlere okumalarını tavsiye edegeldiği “Necip Fazıl Üstad’la bağlayalım:
“Ruhsal, parasal, soyut, boyut, yaşam, eğilim…
Ya bunlar Türkçe değil yahut ben Türk değilim!
Oysa halis Türk benim, bunlar işgalcilerim;
Allah Türk’e acısın, yalnız bunu dilerim.”