Geçen yazıda “dijital emperyalizm”den söz etmiştim. Çok sayıda dosttan olumlu tepkiler aldım. Büyük sömürü çarkıyla karşı karşıyayız. Tedbir almazsak dönüşü olmayan sıkıntılar yaşayacağız. Vatanımızı çok sevdiğimiz için büyük sıkıntıları “beka meselesi” olarak tanımlıyoruz. Bu dijital emperyalizm gerçekten ölümkalım meselesi…
Dijital teknoloji, bildiğimiz bütün maddi ve manevi sınırları altüst etti. Bu altüst oluşun iyi olan tarafı da var, yanlış olan tarafı da. Her iki taraftan bakanlar için gerekçe üretmek çok kolay. Yıkılan sınırların hepsinin iyi olduğunu söylemek doğru değil. Yeni teknolojiler hayatımızı kolaylaştıran birçok yeniliği beraberinde getirdi. İnsanın, kurumların, devletlerin sınırları aşıldı. Sınırların aşılması “haddi” aşan sorunları da beraberinde getirdi.
Yeni teknolojiler nimetlerinin yanı sıra birçok külfete de sebep oluyor.
Özellikle dijital imkânlar insan nefsinin sınırlarını zorluyor. Bu nefsî kötülükler, kurumsal bir şekilde ve örgütlü yapılar eliyle servis edilince tehlike daha da büyüyor. Kötülük kanalları dünyanın her yerinden servis yapınca tarifi imkânsız kötülüklere sebep oluyor. İnsanlar kullanıcı olarak birer meta durumuna gelip arzu ve istekleri üzerinden sömürü çarkının birer dişlisi hâline geliyor.
Kullanıcı olarak her birey, kamu kurum ve kuruluşları, STK’lar, ticari şirketler tehlikenin farkında olmalı ve bir an önce kendi programlarını devreye sokmalılar. Ancak bunun da yeterli olacağını düşünmüyorum. Mesele küresel olunca çözümün de küresel olması gerekiyor. Küresel işbirliklerine, hukuki zeminlere şiddetle ihtiyaç var.
20. yüzyılda imparatorluklar bitti, millî mücadele vererek ulusal devletler ortaya çıktı. Her devlet fiziki olarak sınırlarını korumaya çalışıyor ancak dijital teknoloji, sınırları kaldırdı. Askerî anlamda insansız silah teknolojileri nokta atışlar yaparak hedefine ulaşabiliyor. Diğer taraftan sosyal medya aracılığıyla içeride her türlü fitne çıkartılarak “millîgüvenlik” tehdit altına alınabiliyor.
Vatan edindiğimiz coğrafyayı karadan,denizden, havadan korurken bunların yeterli olmadığını anlayarak “dijital vatan”ı da korumak için tedbirler ve çareler üretmeliyiz.
En başta kendimiz mutlaka bu teknolojik ürünlere sahip olmalıyız. Herhangi bir bilgikitlelere ulaşıyorsa kaynakla irtibat hâlinde ülkemizin şartlarına uymasını sağlamalıyız. Bu bir medya ise mutlaka RTÜK, BTK gibi kurumların denetimine açık olmalıdır.
Ticari bir durum söz konusu ise şirket kurmaları talep edilmeli, vergiye tabitutulmalıdırlar. Bu kurumların tekel hâline gelmelerinin önüne geçilmelidir. Bu durum sadece sosyal medya için değil, arama motorları içinde geçerli olmalıdır.
Kişisel iletişim dışında açık sosyal medya alanlarında paylaşım yapanların, kimlik numaralarıyla hesap açmaları sağlanmalıdır. Kamuoyuyla bilgi paylaşan herkes sonuçlarından sorumlu olmalıdır.
Siber suçlarla ilgili mücadele için hukuki altyapı ve kurumlar güçlendirilmeli; dijital kumar, dolandırıcılık, porno, yalan haber gibi toplumu ifsat eden alanlarda çalışmalar hızlanmalıdır.
Dijital okuryazarlık konusuna yaygın ve örgün eğitimde daha fazla yer verilmelidir.
Dijital alanda akademik çalışmalara, araştırma geliştirme projelerine, teknoparklara daha fazla destek sağlanmalıdır.
Bütün bunların ötesinde insan olarak yaşadığımız şu dünyada ahlak temelli, erdemli yaşamak için gayret göstermeliyiz.