Dijital mecralar ve büyük tehlike

Abone Ol

Eyüp surlarında iki genç kızın canavarca hislerle öldürülmesi ve katil gencin intiharı toplumda korku atmosferinin yayılmasına neden oldu.

Görüntülerin sansürsüz bir şekilde sosyal medyada yayılması, güveni zedeleyen ve korkuya neden olan en kritik gelişmeydi.

Bu gibi olaylar Batı’da da en vahşi şekilde gerçekleşiyor ve fakat Avrupa ülkelerinde kadın cinayetlerinin ve çocuğa dönük işlenen suçların haberleştirilmesi oldukça sınırlandırılmıştır. Bu pratiği medya etiği kapsamında ele almışlar ve toplum sağlığı için âdeta bir kültür oluşturmuşlardır.

Kötü örneğin bilinmesi hastalıklı zihinleri aktive eder. O nedenle kötü örneği yaymak ve detay vermek, toplum sağlığı için büyük hatadır.

Peki, biz ne yapıyoruz? Hatayı daha da büyüterek her gün TV ekranlarında, özellikle kadın kuşaklarında ve haber bültenlerinde cinayetleri ve en kötü hikâyeleri tekrar tekrar konuşarak toplumu zehirliyoruz. Bu atmosfer, sıra dışı olayların artmasına, devlete olan güvenin sarsılmasına ve milletimizin kolektif hafızada var olan imajına zarar vermektedir.

DISCORD’A DİKKAT!

Ayşenur ve İkbal’in katili Semih Çelik’in evinden çıkan çizimler ve telefonundaki notlar, olayın temelinde satanizm düşüncelerinin var olduğunu ortaya koydu.

Peki gençler hangi ortamlar, mecralar ve akımlardan etkileniyor? Bu soruya en öncelikli yanıt, dijital mecralar üzerinden verilmelidir.

Çocuklar bilgisayar ve telefon içinde kurdukları dünyalarıyla ailelerinden soyutlanmaktalar. Sanal âlemdeki ortamlar gençlerin ruh dünyalarını esir almakta.

Son olaylar kapsamında anlık mesajlaşma uygulaması Discord, yaydığı tehlike bakımından öne çıktı. Bu ve bunun gibi mecralarda çocuklar ve gençler satanizm gibi vahşi akımların propagandasına maruz kalıyor; beyinleri yıkanıyor, zorbalığın ve şantajın muhatabı oluyor, tehdit edilip tacize uğruyor ve ne yazık ki gençleri intihara sürükleyecek zeminin taşları buralarda döşeniyor.

Son olaylar sonrası denetim arttı ve bu uygulama içindeki çeteler ortaya çıkarıldı ama tehlike bitmedi.

Halkımız bu gibi ortamlar ve mecralar için devletimizin ilgili birimlerinin daha aktif olmasını bekliyor.

GENÇLER KİMLERDEN ETKİLENİYOR?

Gençleri satanizme veya benzeri tehlikeli akımlara özendiren ortamlar daha çok popüler kültür yelpazesinde yer almakta.

Geçtiğimiz haftalarda satanizm ayini olarak değerlendirilen bir açık hava konserine 30 bin genç katıldı. Elbette konsere katılan herkes satanist değildi. Müzik dinlemeye gelen binlerce kişi zehirlendi ve satanist propagandaya maruz kaldı.

Bu gibi etkinliklerin yanında bazı sözde sanatçılar âdeta şiddetin reklamını yapıyor ve bir misyon üstleniyor.

Uraz Kaygılaroğlu, eski kız arkadaşının satanist propaganda içeren sergisi için verdiği pozlarda acaba Semih Çelik gibilerine rol model olmuş mudur?

Kesilmiş kadın başı, kol ve bacaklarıyla poz verenler; kanlı satırlarıyla neyin mesajını iletiyorlar?

Bu sözde sanatçı, paylaşımında özür dilemiş ama nafile. İş işten geçti. İki genç kızımızın acısı hâlâ yüreklerimizde.

Ve siyasilerin desteği… “Nasıl yani?” demeyin. Özellikle CHP’nin bu gibi akımlara alan açtığını görmekteyiz.

Birkaç örnek verelim.

İBB’nin tepki çeken Feshane sergisini hatırlayın. Sergi, LGBT ve satanizm simgeleriyle doluydu. Bununla birlikte Ekrem İmamoğlu’nun birlikte poz verdiği tasarımcı kadının satanist imgelerin reklamını yapmasını da hatırlayalım…

İBB Çocuk Kampları Sorumlusu’nun sosyal medyada satanist ve pedofili içeren paylaşımlarını gördüm ve dehşete düştüm.

Siyasilerimiz bu konuda daha hassas davranmalı.

Seküler siyasiler, Batı kültürünün verdiği zararı artık görmeli.

Konunun bir de yargı ayağı var elbette.

Toplumda oluşan güven problemi aşikâr.

Kadın cinayetleri ve benzeri konularda adaletin tesis edileceğine olan inanç sarsılmış durumda.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “İyi hâl indirimi tartışılmalı. Kasten öldürme suçları, kasten yaralama suçlarında özellikle denetimli serbestlik uygulamalarının toplumda eleştiriye neden olduğunu görüyoruz. Toplumdan gelen eleştirileri dikkate almalıyız.” dedi.

Umarız önümüzdeki dönem iyi gelişmeler olur.

EBEVEYNLER DİJİTAL TEHLİKEYE KARŞI MÜCADELEDE ‘KURALCI’ OLMALI

Gençleri ve çocukları sanal dünyadaki tehlikelerden korumanın ‘devlet ve aile boyutu’ paralel ilerlemeli.

Devlet, tehlikenin farkında.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Teröre, uyuşturucuya, alkol bağımlılığına, sapkın akımlara, suç çetelerine kaybettiğimiz her gencin vebali hepimizin üzerindedir. Önümüzdeki dönemi tüm bu sorunların üzerine daha kararlı gittiğimiz, gereken adımları atıp netice aldığımız bir döneme tahvil etmek istiyoruz.” açıklamasını yaptı.

Peki, aileler ne yapmalı?

Bu konuda ebeveynler aciz kalmış durumdalar.

Ne yapacaklarını, nasıl kural koyacaklarını bilemiyorlar.

Psikoloji bilimi bu konu kapsamında ebeveynlere net şekilde bir reçete vermiyor. Ve fakat bu konuda pek çok makale ve yorum var.

Toplumun kültür ve ahlak normlarıyla yoğrulan anlayış ve ekollere göre bazı tedbirleri sizin için sıralayabilirim.

Tavsiyeler şunlar olabilir:

*Akıllı telefon 14 yaş altı çocuklara verilmemeli.

*Ergen çocuğun telefon ve bilgisayar şifresini aile bilmeli.

*Çocuk, gece uyumadan önce telefon ve bilgisayarını büyüklerine teslim etmeli.

*Ebeveynler çocuklarını baskı hissettirmeden kontrol altında tutmalı ve dijital mecraları denetim altına almalı. Aile, çocuklarının faaliyetlerini yakından takip etmeli.

*Kurallara uymayan çocuklar, teknolojik cihazlardan menedilmeli.

Bu kurallar kararlı ve istikrarlı bir şekilde uygulanırsa çocukların karşılaşacağı tehditler minimize edilebilir.

Dijital kuşatılmışlığın boyutları çok derin. Görmezden gelirseniz üzülürsünüz.