Devletin Kültür Politikası…

Abone Ol

Yazımı kaleme aldığımda, Nusaybin’den üç şehit haberi aldım. Ailesine sabır, yakınlarına başsağlığı, milletimize sabır diliyorum…

İnna lillahi ve inna ileyhi raciun…

Allah, bu aziz milletin ve evlatlarının hakkında hayırlısını versin inşallah…Elbet bir gün ölecek, toprakla buluşacağız. Umarım hepimizin sonu da böyle şerefli, herkesin imreneceği şekilde olur…

***

Beni takip edenler bilirler; önceki yazılarımda da çokça kültür-sanata değinmiş, 13 yıllık Ak Parti iktidarının en zayıf iki halkasının eğitim ve kültür olduğunu defalarca vurgulamıştım. Ki, zaten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da eğitim konusunda çok hassas olmasına rağmen, bu alanda arzu ettiği kaliteyi bir türlü yakalayamadığını kendi ağzıyla beyan etti. Hatırlarsınız, aynı hükümet döneminde en sık değişen bakanlık, milli eğitimdir.

Fakat cumhurbaşkanının beyan etmediği şey, kültürdeki gelişmenin de bir türlü yakalanamayışıdır. Bir kültür insanı olarak, bu konuda da kötü bir notla sınıfta kaldığımızı şimdiden belirtmek isterim. Hani, “dost acı söyler” diye bir cümle vardır ya literatürümüzde, bilirsiniz. Doğrudur. Gerçek olan da dostun acı söylemesi, arkadaşını uyarması değil midir zaten? Dost dostu uyarmayacak ta, kim uyaracak? Menfaat şebekeleri mi? Vampirler mi? Şakşakçılar mı? Tek düşünceleri kesesini doldurmak olan, dünyevileşmekten başka gaye gütmeyen, ideolojisi İsrailiyat olanlar mı? Her devrin adamları mı? Kim? 

Bu manada Şair İbrahim Tenekeci görevini yerine getirdi. Çok da teferruata girmeyen, anladığım kadarıyla, tüm olumsuzluklara rağmen hükümete vurmaktan imtina eden, tatlı dille uyarmayı hedefleyen bir yazı kaleme almıştı önceki günlerde. Haklıydı uyarılarında. Hem de yerden göğe kadar haklı. Az söylemiş, çok şey anlaşılsın istemişti belli ki. Biz de anladık, halk da. Öyle ki, Tenekeci’nin bu yazısı yaralı hassas yürekler tarafından sosyal medyada defalarca paylaşıldı, yortumlar yapıldı, talepler belirtildi. Biz anladık ama, doğru olan, daha çok ilgililerin anlaması değil mi?

Onun görmediği, karşılaşmadığı bir başka gerçeği de Anadolu’da yaşayan bir yazar, düşünce insanı, STK’cı olarak ben söylemek istiyorum; Sayın Tenekeci, inanın Anadolu belediyeleri, kültür müdürlükleri ve diğer ilgililer, Dersaadet’ten daha beter. Cumhurbaşkanının da, başbakanının da ufuk olarak çok gerisindeler… Bir kaç gösterişli, şaşalı faaliyetle işi geçiştiriyorlar,  o kadar.

Bu yazıyı kaleme alıp, almamak konusunda çok düşündüm. Biliyorum ki cesaretli kalemler, aynı zamanda şiddeti de üzerlerine çekerler. Siyaset ve bürokrasi kurumu eleştiriyi pek sevmez. Yaptığı her işin alkışlanmasını arzu eder. Bir anda istenmeyen adam ilan edilirsiniz yaşadığınız şehirde de, farkına varamazsınız. Ancak bilirim ki, kalemin hakkı cesarettir. Hakkı olabildiğince haykırmak, yanlışlara dur demektir. Ya kalem erbabı olarak doğruyu, vicdanınızın sesini haykıracaksınız, ya da işi oluruna bırakacak, “ne olursa olsun, inceldiği yerden kopsun” diyecek, hiç bir işe karışmadan, işinizin bittiğine bakacaksınız.

Doğrusu, vicdan sahibi bir insan, bir yazar olarak gerçekleri söylemekten başka doğru bir yol olmadığını görüyorum.

Öncelikle şunu belirtmeden geçemeyeceğim; konferans, seminer, kitap fuarları ve diğer etkinlikler nedeniyle Anadolu’yu gezen bir insan olarak gördüğüm acı gerçek şu; belediyelerin kültür, sanat, edebiyat faaliyetleri, adeta birbirinin kötü birer fotokopisi. Renkli bile değil, siyah beyaz… Hatta, mürekkebi çoktan tükenmiş bir siyah beyazlık… Biri ne yapıyorsa, diğeri de aynı şeyin peşinde. Tek dertleri, yukarıdakilere yaranmak. Hatta davet edilen yazarlar, şairler, sanatçılar bile aynı. Oluşturdukları ortak kültür havuzunda ne varsa, hangi isimler öne çıkıyorsa, şehirlerine uyguluyorlar hemen. Aynı etkinlik, aynı faaliyet, aynı isim, aynı yazar, aynı sanatçı, bütün Anadolu’yu geziyor. Sanki, ondan başka söz söyleyen yok. Sanki, ülkenin ufkuna yönelik tek bakış açısı onda. Ve sanki, Anadolu o insanlara mecbur… Farklı söz, bizden bir kelam, derinlikli bir bakış, gençlerin rol model alacağı isim, yok gibi. Hatta, belediyeler yanlışta o kadar ileri gidiyorlar ki, Gezi eylemlerinde rol almış, ufku marksizmden, sosyalizmden ibaret kişilere bile söz hakkı tanımaktan geri durmuyorlar.

Bu, ulusala seslenmek adına, eh, belki kabul edilebilir. Fakat kardeşim, o şehrin değerleri yok mu? O kentin yetiştirdiği sanatçıları, şairleri, yazarları, düşünce insanları yok mu ki hep Payitaht’tan, aynı adamları getirtirsiniz? Anadolu insanı kültürel manada hiç mi bir şey üretmemişler ki, ilgi görmezler, hep kenarda tutulurlar? İlla İstanbul’da mı yaşamak, medyatik olmak mı lazım değer görmek için? Herkes mi Anadolu’yu terk edip, Dersaadet’e yerleşecek? Sahi, seçim zamanı siz kimin kapısını çalacak, oy isteyeceksiniz. Başbakan, 7 Haziran sonrası, “mesaj alındı” derken, bu mu mesaj yani? Belediyelerin, kültür müdürlüklerinin etkinliklere bakışları aynıysa, bu nasıl bir ders almadır Allah aşkına?

Halbuki, gezdikçe görüyorum, her şehre ait o kadar çok farklı, özgün, çekici güzellikler, değerler var ki? Her bir kente ayrı ayrı uygulanacak o kadar çok proje var ki? Ama kıymet bilen nerde?

Yetkililerle her görüştüğümüzde çantamızdaki onlarca projeyi hiç bir kaygı gütmeden, bu konuda dert sahibi bir beşer olarak  sunuyoruz. Ama onlar daha görsel, daha şaşalı, sabun köpüğü gibi bir anda parlayıp, bir müddet sonra sönecek, halkı etkileyen, coşturan işler istiyorlar. Kültürün, eğitimle ilgili ayağını kaçırıyorlar. Halbuki, kültür ve eğitim, bu iki ayak birbirinden ayrılmaz/ayrılamaz iki parça. Yaptığınız her etkinlik aynı zamanda öğretici de olmalı ki, topluma, özellikle gençlere fayda sağlasın…

Bir başka konu, özellikle kültürle ilgili işlerin başındaki ilgililerin, bu işin dertlisi olmamaları. Bu konuya ayrıca, bir başka yazımda gireceğimi belirtmek isterim.

Yazıma son vermeden önce haseten şunu da belirtmek isterim ki, belediyelerin, kültür müdürlüklerin, valiliklerin, ilgili bütün kurum ve kuruluşların bütün duyarsızlığına rağmen, yine de Anadolu çok hareketli, çok bereketli faaliyetler yapılıyor. İşler, her şeye rağmen inatla, bu işin sevdalılarının yüreklerinde ilerlemeye devam ediyor.

Not: TRT’yi, Diriliş, Yunus Emre ve Sevda Kuşun Kanadında isimli filmlerden dolayı şahsım adına kutluyor, ardının gelesini talep ediyorum…