Bir önceki yazımda İsrail’in Gazze’de “Habsora” adı verilen yapay zekâ uygulaması üzerinden kitlesel bir suikast politikası izlediğini anlatmıştım.
İsrail’in Gazze’de hedef aldıkları arasında en dikkati çeken grup, güç gösterisi (power targets) başlığı altında saldırı düzenlediği cami, hastane, fırın ve konutlar gibi sivil hedefler. Burada temel amaç, direniş iradesini kırarak Filistin halkını cezalandırmak; ağır sivil katliamı ve tahribat nedeniyle halkın Gazze’yi terk etmesini sağlamak. Siyasal hedeflere ulaşmak için sivillerin hedef alınması, önceki yazımda belirttiğim gibi terörizmin klasik tanımına giriyor. Bundan dolayı birçok uzman, İsrail’in bir devlet terörü uyguladığı konusunda hemfikir.
Yani İsrailli yetkililere göre bu devlet terörünün hedefi, Filistinlilerin Gazze’den Sina Yarımadası’na ya da dünyanın farklı ülkelerine sürülmesi. Bu, açıktan bir etnik temizlik çağrısı manasına geliyor. Yani İnsan hakları konusunda herkese parmak sallayan Batılı müttefiklerimiz; AB, ABD ve bir kısım Avrupalı devletler bugün İsrail’in Gazze’de gerçekleştirmeye çalıştığı etnik temizliği siyasi, diplomatik, iktisadi ve askerî olarak destekliyorlar.
Uluslararası hukuka göre bir savaş suçu olan etnik temizlik, birçok vakada görüldüğü üzere soykırım suçu ile bağlantılıdır. Bir etnik grubun tamamını yok etmek pratikte çok zor olduğundan soykırım suçunu işleyen aktörler, genelde bir etnik grubu sistematik olarak katlederek o etnik grubun bir coğrafyayı tamamen terk etmesini sağlamayı hedeflemektedirler.
Dolayısıyla soykırım suçunun oluşması için illa gaz odalarının kurulup bir etnik grubun tamamen ya da endüstriyel seviyede yok edilmeye çalışılmasına gerek yoktur.
1948 yılında, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmeye göre ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu tamamen veya kısmen yok etmek amacıyla aşağıdaki fiziksel veya biyolojik saldırı mahiyetindeki fiillerden herhangi bir tanesinin işlenmesi soykırım suçunun vuku bulması için yeterlidir:
(a) Bir etnik, ırksal ya da dinî grubun üyelerini öldürmek
(b) Bu gruplara bedensel veya zihinsel anlamda ciddi zarar vermek
(c) Bu grupların fiziksel olarak yok edilmesine yol açacağı hesaplanarak yaşam koşullarının tamamen veya kısmen, kasıtlı olarak bozulması
(d) Bu gruplara yönelik olarak doğumları önlemek adına tedbirlerin uygulanması
(e) Bu gruplara ait çocukların zorla başka bir bölgeye nakledilmesi
Görüldüğü üzere bu eylemlerden sadece bir tanesini gerçekleştirmek soykırım suçunun vuku bulması için yeterlidir. İsrail’in 17 yıldır Gazze’ye yönelik uyguladığı abluka, açık olarak yukarıda bahsedilen C maddesi kapsamına girmektedir. Bu ablukanın amacı, son savaş sırasında İsrailli yetkililerin yaptığı açıklamalarla da ortaya çıktığı gibi Filistinlileri yok etmek ya da bir etnik temizlikle Gazze’den sürmektir. Bunun da ötesinde Gazze’deki Filistinli sivilleri kitlesel olarak cezalandırmaya yönelik ağır bombardıman açıktan bir soykırım girişimidir.
Soykırım sözleşmesine imza atan 153 devlet; sadece bu suçu işlememekle değil, aynı zamanda soykırım suçunu engellemekle de yükümlüdür. Bu yüzden ABD gibi devletler, soykırım kavramını kullanmaktan ısrarla kaçınarak onun yerine “etnik temizlik” ifadesini kullanmaktadırlar. Bütün bu kelime oyunlarına rağmen Gazze’de yaşanan bir soykırım girişimidir ve uluslararası toplum bu soykırımı durdurmak konusunda sorumludur.