Yaşam

Devlet korumasındaki böcek! Kendisinin 10 katını itebiliyor

Antik Mısır'da, yaşamın, ölümsüzlüğün ve var oluşun simgesi olarak kabul edilen ve Mısır tanrılarının fresklerinde de yer alan Scarabeus sacer, halk arasında bilinen adıyla 'tezek' ve 'gübre böcekleri', Türkiye'nin en büyük subasar ormanı olan Karacabey Longoz Ormanı'nda korumaya alındı.

Abone Ol

Türkiye'nin en büyük subasar ormanı olan  Bursa'nın Karacabey ilçesindeki 730 hektarlık Karacabey Longoz Ormanı, 300'e yakın kuş türü, endemik bitkiler ve nadir görülen canlılara ev sahipliği yapıyor. Longozun sakinlerinden biri de Antik Mısır'da kutsal olarak kabul edilen Scarabeus sacer, yani halk arasında bilinen ismiyle 'tezek', 'gübre' veya 'bok' böcekleri. Longozun birçok noktasına yerleştirilen uyarı tabelalarıyla ezilmemeleri için dikkatli olunması istenip, koruma altına alınan bu böceklerin önemi, ekosisteme olan katkıları. Öyle ki Mısır'daki fresklerde yer alan, tılsımlı olduğuna inanılan bu böcekle ilgili sayısız belgesel ve araştırma da bulunuyor.

'YUMUŞAK TOPRAKLAR, KUMSAL ALANLAR VE SICAK BÖLGELERDE BULUNUYOR'

Boyu 5 santimetreye kadar ulaşan ve ağırlığının en az 10 katını itme gücüne sahip olan bu böceğin yaşamsal döngüleriyle ilgili bilgi veren  Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Zooloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hikmet Sami Yıldırımhan, şunları söyledi:

"Bizim gübre böceği olarak, tezek böceği olarak ifade ettiğimiz tür Atrophota şubesinin grubundan hayvanımız. Atrophota şubesinden Coleoptera dediğimiz kın kanatlılardan bir hayvanımız. 'Scarabaeus sacer' diye ifade ediliyor. Sert bir vücut yapısına sahip bu hayvanlar. Boyları yaklaşık 5 santime kadar uzayabilen bir hayvandır. Daha çok yumuşak topraklarda ve kumsal alanlarda bulunuyorlar. Daha çok sıcak bölgeleri de tercih eden bir hayvanımızdır.

Bu hayvanın özelliği, büyükbaş hayvanların gübrelerini bıraktıkları sırada, bu hayvanlar onların gübreleri üzerinden yaklaşık 3 ile 7-8 santim çapında gübre küreleri oluştururlar. Bunu ön ayaklarıyla yaparlar. Zaten vücut yapıları, hem baş kısımları hem toraks kısımları hem ön ve arka ayakları bu yapıyı, bu küreyi oluşturmaları için müsaittir. Bir taraftan ön ayaklarıyla gübre üzerinden o küreyi oluştururlar. Sonra arka ayaklarıyla küre şeklinde oluşturdukları gübreyi iterek, onu yuvasına kadar ya da açacakları yere kadar taşırlar. Kuvvetli bir hayvandır bunlar. Ağırlıklarının yaklaşık 10 katını, en az 10 katını, belki daha fazlasını da taşıyabilme özelliklerine sahipler. Yumuşak topraklarda ve kumsal alanlarda oldukları için ve ayak yapıları, ön ayak yapıları, kafa yapıları da buna müsait olduğu için toprağı ve o kumsal kısmı kazarlar ve orada tüneller oluştururlar. Bu gübreyi de o tünelin içerisine götürür, bırakırlar. Bu gübrenin içerisine de bir tane yumurtasını bırakırlar. Sonra gübreyi toprağın altına gömmüş olurlar. Toprağın altında da gübrenin içerisinde yavrusu yumurtadan çıkar.

Yaklaşık 25 güne yakın bir süre içerisinde de pupa şeklinde yavru o gübrenin içerisinde gelişmiş olur. İlerleyen dönemde de genç bir birey olarak oradan çıkar ve ailesinin, ebeveynlerinin yaptığı gibi o sistemi devam ettirir."

'YERYÜZÜNÜ TEMİZLERKEN, TOPRAĞIN AZOTLANMASINI VE GÜBRELENMESİNİ SAĞLIYORLAR'

Gübre böceklerinin her gün olağan olarak yerine getirdikleri bu işlemle, ekosisteme katkı sağladığına dikkat çeken Prof. Dr. Yıldırımhan, "Bu hayvanlar bu işlemi yaparken ilk önce yeryüzünde bu büyükbaş hayvanların bırakmış oldukları gübrelerin, bunlar vasıtasıyla küçültülerek toprağın altına taşınmasına neden olurlar ki bu ekosistem açısından oldukça faydalıdır. Karacabey'deki longoz ormanlarındaki biyoçeşitliliğin o kadar iyi olması biraz da buna bağlı olan bir durumdur. Başka nedenleri de var muhakkak ama hayvanlar gübreyi toprağın altına taşırlar ve o toprağın azotlanmasını, gübrelenmesini sağlamış olurlar. Orada da verimliliğin daha fazla artmasına neden olurlar. Bu yönü bu hayvanların ekosistemindeki etkileri açısından, birincil olarak gördüğümüz bir özelliğidir zaten. Bunun dışında gübre ortamları hijyenik olmayan ortamlar oluştururlar. Hayvanlar aslında bunu, yüzeyden toprağın altına taşımak suretiyle de bu dışkı içerisinde bulunan birtakım helmint yumurtalarının ve paraziter hayvanların yumurtalarının gelişmesini de engellemiş olurlar. Yayılmasını da engellemiş olurlar. Böylelikle dolaylı bir menfaatleri de söz konusudur. Bunun dışında toprağı kazarak havalandırmış oluyorlar. Bu da toprakta verimliğin artmasında önemli bir nedendir. Mesela bazen görüyorsunuzdur, bazı insanların geçmiş olduğu noktalarda bitkiler büyümez. Niye büyümez, çünkü insanlar oraya basmışlardır ve bastığından dolayı da toprağın içerisinde hava kalmadığı için, orada hem hayvanların yaşayabileceği bir ortam hem de hava olmadığı için, bitkiler de orada büyüyemezler. İşte o drenajlamayı yapmaları nedeniyle de hayvanlar, önemli bir katkı sağlamış olurlar aslında ekosisteme" diye konuştu.

'BULUNDUKLARI BÖLGEDEKİ BİYOÇEŞİTLİLİĞİ ARTIRIRLAR'

Büyükbaş hayvanların sindiremedikleri meyve tohumlarını da küre haline getirdikleri gübreyle birlikte yuvasına taşıyan gübre böceklerinin, bu sayede biyoçeşitliliği de artırdığını söyleyen Prof. Dr. Yıldırımhan, "Şöyle de bir özellikleri de var. Bazı meyveleri yiyen hayvanlar, o meyve tohumlarının hepsini sindiremezler. Sindiremedikleri için onları dışkıyla dışarıya atarlar. Bunlar oluşturdukları kürenin içerisinde, o meyve tohumlarını aynı zamanda toprağın altına taşırlar. Hem de o küreyi yapıp, sonra onu yuvasına taşırken, yüzeydeki başka bitkilerin tohumlarını da toprak altına taşımış olurlar. Onlar da toprağın altında ilerleyen dönemlerde yeşerip, işte o bölgenin daha ormansı olmasına ve biyoçeşitliliğin, bitki biyoçeşitliliğinin de daha iyi olmasına, imkan sağlarlar" ifadelerini kullandı.

'ISIRMA ÖZELLİKLERİ YOK, ZEHİRLİ DEĞİLLER'

Karacabey Longoz Ormanları'nda tabelalarla korumaya alınan bu böceklerle ilgili ziyaretçilere uyarılarda bulunan Prof. Dr. Yıldırımhan, şöyle konuştu:

"Bu hayvanların insanlara hiçbir zararlı etkisi yok. İnsanların etrafındaki canlılara da herhangi bir negatif etkisi yok. Isırma özellikleri yok. Isırdığı takdirde işte zehir verme gibi bir özellikleri de yok. Dolayısıyla aslında insanlara doğrudan zarar verebilecek, hatta insanın etrafındaki canlılara da zarar verebilecek bir özellikleri yok. Söylediğimiz faydaları da düşünürsek, aslında bu hayvanların korunması gerekiyor. Bu işin içerisinde olan aslında vatandaşlarımız, bu canlıların zararlı olmadığını biliyor. Bunlarla karşı karşıya olan vatandaşlarımızın, onların faydasını gördüğünü ve onları koruduğunu biliyoruz. Ancak şehirdeki vatandaşlarımız, her türlü hayvanı zararlı gibi gören bir kısım vatandaşımız, bunlar için farklı düşüncelere sahip olabiliyorlar. Bu anlayışı da belki işte böyle özelliklerini anlatarak, faydalı özelliklerini anlatarak giderebiliriz. Onların da buraları ziyaret etme hakları var. Tabii ki oraları gezebilirler. Ama gezerken işte onların özelliklerini anlayıp, algılayıp, onları koruma yönünde gayret göstermeleri gerekiyor."