Devenin gözyaşları, tavşanın hızı

Abone Ol

Moğolistan’da beyaz renkte yavru doğuran deve evladını kabul etmez. Bunu gören binlerce yılın tecrübeli insanları devenin merhamete gelip yavrusunu emzirmesi için müzik ve ağıt eşliğinde deveye telkinde bulunurlar, sonunda deve gözü yaşararak evladına sahip çıkar. Uzun yıllardır merhamet nedeniyle değil katliam nedeniyle Avustralya’da develerin gözyaşı dinmiyor.

Pakistan ve Hindistan’dan 1850’li yıllarda taşımacılık yaptırmak amacıyla Avustralya’ya getirilen develer işleri bitince tabiata salıverilmiş sayıları çoğalarak 1.200.000 bulmuş. Avustralya Hükümeti, çevreye zarar vermeleri ve fazla su tüketmeleri nedeniyle 10.000 devenin vurularak öldürülmesine karar vermiş. Bu ilk katliam değil yıllardır bu işi sürdürüyorlar.

El Cezire Televizyonu Taşradaki Develer adlı bir belgesel yaparak konuya değinmiş. Belgeselde sevimli, semiz güzel hayvanların nasıl profesyonelce katledildiği anlatılıyor. Bununla görevlendirilmiş çiftçiler develerin ekonomik bir değeri olmadığı için onları katledip arazilerde çürümeye terk ediyorlar. 2013’de yayınlanmış belgeselden 7 yıl sonra daha büyük bir toplu katliam kararı alınıyor.

Develer adeta çöl için yaratılmış mucize hayvanlar. 50 derece sıcaklıkta 8 gün hiç su içmeden yaşayabiliyorlarmış. Göz kapakları, ayak parmakları, ağızları ve burunları bu zor şartlara göre yaratılmış.  Kur’an-ı Kerim’de Gaşiye Suresi 17. ayette “Deveye bakmazlar mı, nasıl yaratılmış?”

“Develerin sütünden ve etin yararlanmak mümkün iken neden acaba bu yola başvurulmamaktadır?  Bu vahşi diye tanımlanan hayvanlar yeniden evcilleştirilerek kontrol altına alınamaz mı?” gibi sorular hemen aklımıza geliyor. Avustralya yetkilileri de bunu düşünmüşlerdir ama deve ile daha çok anılan zengin Arap ülkeleri Amerikan silahlarına verdikleri paraların bir kısmını verip bu develeri alıp Müslüman yoksullara dağıtamazlar mı?

Avustralya büyük bir felaketi yaşıyor; 20 milyon hektar arazi yanmış durumda. Devam eden yangınlarda onlarca insan binlerce ev ve 1.25 milyara yakın hayvanın da telef olduğunu ifade ediliyor.  Bir milyar yüz yirmi beş milyon! Sürüngenler, koalalar, kuşlar ve Avustralya’nın sembolü kangurular alevli ateşlerin arasında yanıp kül oluyorlar. Bilim adamları, yangınlar sonucu oluşan bulutun dünyayı dolaşacağını ve iklim değişikliğine sebep olacağını belirtiyor. Yangından sonra seller ve dolu da vurdu, ada kıtayı.

Tabiat felaketlerine insanın felaketi de eklenince donup kalmamak elde değil. Meğer uzun yıllardır bu koca ada kıtada tavşan katliamı da yapılıyormuş. Aklı evvel mi, kıt mı bir İngiliz’in avlanmak için getirdiği 24 tavşan 200 milyona sayısına ulaşmış. Her türlü konvansiyonel, kimyasal tedbire rağmen çoğalmaya devam ediyorlarmış. Hatta ülkenin diğer yarısına yayılmamaları için oluşturulan çitleri tavşanlar üstten atlayarak attan tünel kazarak yollarına devam ediyorlarmış.

Yoksa Rum Suresi 41. Ayet’in hükmü mü gerçekleşiyor: “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah –dönüş yapsınlar diye-işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.”