“Babam annemi kandırarak boşamış. ‘Ben yemin ettim seni boşayacağım diye, şimdi boşanalım yeminim yerine gelsin, yemin ediyorum hemen tekrar evleneceğiz’ demiş. Güle oynaya el ele mahkemeye gidip boşanmışlar. Evden çıkış o çıkış. Üstünde başında ne varsa onunla babasının evine bırakmış, annem bir daha evine girememiş ve hiçbir şeyini alamamış. Çünkü aynı gün eve başka bir kadın gelmiş. İşte o bizim yeni annemiz oldu. Biz annemizi yıllarca göremedik. Gördüğümüz zamanda kalabalığın içinde ‘Şu anneniz’ dediler. Sadece birbirimize baktık, gördük ve ayrıldık. Bir anne kız sarılması, özlem gidermesi yaşayamadık. Hepimizin kolu kanadı kırılmıştı.
Üvey annem bir yere giderken en pahalı giysilerden alıyor, bizi çok şık giydiriyordu. Herkes ona ‘Bu kadın bir melek’ diyordu, fakat evde nefes aldırmıyordu. Sofrada iki lokma ekmeği bile bize doğru dürüst yedirmezdi. Kahvaltıda peynire uzanırdık, elimize çatal batırırdı. Fiili şiddet dahil bize yapmadığı eziyet kalmadı. Yalan söyleyerek babamıza şikâyet eder ve bizi dövdürürdü. Babama çok iyi davranır, över ve göklere çıkarırdı. Babam onun yanında kendisini dünyanın en şanslı erkeği gibi hisseder ve onun bir sözünü iki etmezdi. Babama asla yaşadıklarımızı anlatamadık çünkü hem bizi dinlemez hem de inanmazdı. ‘Bize, bu kadın Allah’ın (cc) bir lütfu, bunun gibisini bulamayız’ diyordu. Özellikle de ben anneme benzediğim için benimle çok daha çok uğraştı. Evleneceğim erkeği camdan gösterdiler, ‘İşte şununla evleneceksin’ dediler. Görme tanışma hepsi bu kadar ve o erkekle evlendim. Evlendiğimiz zaman bile bizi köle gibi kullandı, Çocukları olduğu halde onlara değil de bize her türlü işini yaptırdı ve asla memnun olmadı. Kansere yakalandı, kendi çocukları bakmadı, biz baktık, fakat yine de bize beddua ederek öldü.”
“O öldükten sonra yakınlarımız siz onun zulmüne nasıl dayandınız demeye başladılar. Oysa sağlığında herkes onu övüyordu, fakat korkudan kimse ağzını açamamış. Biz onun elinde esir gibiydik, olan bize oldu. Şimdi de, değersizlik duygularıyla boğuşuyoruz. Bedenimi hastalıklar sardı, gözümün yaşı dinmiyor ve ben kendimi şu ana kadar hiç mutlu hissedemedim. Babam çok geçmeden tekrar evlendi. Bu sefer çok şükür, gerçekten melek gibi bir insan çıktı annemiz. İlk defa sevgiyi, güler yüzü, aferini bu son annemden duyduk. Babam bize kızacak olsa, ‘Senin çocukların gibi itaatli, temiz çocuklar bulunmaz. Sen nasıl onlara böyle kırıcı davranabiliyorsun?’ diyerek, babamın bizi ezen davranışlarını engellemeye çalıştı. Babam biraz daha bize karşı yumuşamaya başladı. Ben kendimi bu yaşıma kadar bırak değerli hissedip aferin almayı, insan gibi bile hissedemedim.”
İnsan kendisini müstağni görürse, onun zulmünün sınırlarını kimse tahmin bile edemez. İnsan olabilmenin bilgisiyle derinleşemeyenlerin yürek kabının darlığını gösteren bu tablo, hep gözyaşlarıyla ıslanmış ve nefes almakta zorlanmış canların feryatlarını yansıtıyor. Allah (cc) zalime hidayet, mazluma ferahlık, çevresindekilere de cesaret, nasip etsin inşallah.