İstanbul’da deprem olduğunda ben Saraybosna’da idim. Aklıma şu soru takıldı: Soykırım mı daha büyük acı yoksa deprem mi? Sonra küçük bir iç muhasebe yaptım ve soykırımın daha büyük bir felaket olduğu kanaatine vardım. İstanbul 1999’da tabii bir afeti yaşarken Saraybosna 1993 yılında soykırım depremini yaşadı. 1999 depreminin üzerinden 20 yıl geçti ve insanlar normal hayatlarına döndüler depremden ders almayı bile unuttular. 20 yıl sonra yaşanan yeni depremle bir sarsıntı daha geçirdiler, biraz üzerinde konuşur sonra unutur ve yollarına devam ederler. Tedbir alarak ve ders çıkararak unutsak mesele yok; iyi ki unutuyoruz. Allah’ın insana verdiği en büyük nimetlerin başında unutma geliyor. İnsan unutmazsa deprem anında ki korku ve acıyla yaşayamaz. 1999 depreminden hemen sonra Sakarya ve Gölcük taraflarına yardım maksadıyla gidişlerimiz oldu. Yıkık, dökük binaların arasında şakın vaziyette dolaşanlar gördük. Depremin acısıyla insanlar adeta hayalet gibi dolaşıyorlardı. Yakınlarını kaybedenlerin dışında büyük çoğunluk bir müddet sonra normal hayatlarına döndüler.
1993 yılında Bosna-Hersek’te yaşayan Boşnaklar’ın yaşadığı soykırımı unutmaları mümkün değil. Aradan 26 sene geçmesine rağmen toplumun üzerinde insanın insana yaptığı en aşağılık eylem olan soykırımın izlerini görmek mümkün. 150 binden fazla insanın katledildiği savaş nedeniyle bu ülkede yaşayan her Boşnak’ın acı hatıraları tap taze duruyor. Bunu haleti ruhiyeyi Başçarşı’da yürüyen insanları gözetlediğinizde hissediyorsunuz. İnsanların üzerinde garip bir mahzunluk hali var.
Bu acıyı unutmamak için bazı binalar hala yıkık duruyor. Bunlardan birisi de huzur evi; koca bina iskelet halinde bir ibret vesikası olarak ayakta. Binalardaki kuşun izleri; bir binaya bu kadar mı kuşun sıkılır ne gaddarlık ne zalimlik bu. İbret levhalarından birisi de mezarlıklar… Beyaz Tabya’dan şehre bakınca en çok dikkat çeken yerler farklı bölgelerde beyaz mezar taşlarıyla dolu alanlar oluyor. Bu mezarlıklarda yatan şehitler için dikilmiş beyaz taşlar adeta şehitlerin nöbetini tutuyorlar. Yüksek bir tepede sade bir kabirde yatan Bilge Lider Aliye İzzet Begoviç’in kabir taşları da buna dahil. Onun farkı üzerinde açık bir kubbe bulunması. O da kabri kolay bulmak için olsa gerek herhalde. Çünkü kendisi de böyle vasiyet etmiş.
Bu mezarlıkta diğerlerine benzemeyen zambak şekilli fotoğraflı bir kabir var. Bu kabir savaş sırasında Saraybosna’da öğrenci olan bir Sırp’a ait. Adı: Miljan Markoviç (1971-1995) 24 yaşında Müslüman Boşnaklar’la beraber savaşırken ölmüş. Mezar taşında Bosna Şehidi yazıyor. Rehberimiz Nermin “Bu insanlar bana iyilikten başka bir şey yapmadılar’ diyerek Müslümanlar’ın yanında savaştı. İnşallah şehit olmuştur.” ifadesinde bulundu.
Depremleri tedbirler alarak unutmakta fayda varken soykırımları asla unutmamak gerekir. Yeni nesillere yaşananların devamlı aktarılmalı. İbret vesikası olarak yıkık ve kurşunlu binaları korumak gerek.