DEMET İLCE / MUHABİR
Her ne kadar sonrasında sosyal yaşam normalleştirilmeye çalışılsa da hala vatandaşlar bazı sıkıntılar ile karşı karşıya. Vatandaşlar, en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz olmuştu. Kimi yerde elektrik, kimi yerde su sıkıntısı yaşanmıştı. Sosyolog Mahmut Hakkı Akın, deprem bölgesinde halen yardıma ihtiyaç olduğunu dile getirdi.
“DEPREM HAFIZASI YAŞAMAYA DEVAM EDİYOR”
Depremi, bir afet olması dolayısıyla olağanüstü bir olay olarak tanımlayan Akın, depremin toplumsal hayatın süre giden düzenliliğinin bozulmasına sebep olduğunu belirtti. “Afetler, sadece birkaç toplumsal kurumu değil, mikro ve makro ölçekte bütün toplumsal birimlerin süre giden etkileşim düzenliliklerini ve organize olma biçimlerini değiştirir.” Diyen Akın, 6 şubat depremleri toplumu sosyolojik açıdan nasıl etkilediğini şöyle anlattı:
“6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız deprem, Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketlerinden biriydi. Depremin gerçekleştiği bölgelerde yaşayanlar, söz ettiğimiz olağanüstü durumu çok derin bir şekilde yaşadılar. Bu yaşananların acıları ve hatıraları devam ediyor. Yakınlarını, evlerini kaybeden insanlar, bir deprem hafızasıyla yaşamaya devam ediyorlar. Bir yandan da bütün acılara rağmen yeniden imar ve toplumsal hayatın kendi olağan durumuna dönüşü yaşanıyor. Elbette yeni oluşan olağan durumun bir olağanüstü durum üzerinden oluştuğu ve oluşacağı göz önünde bulundurulmalıdır.”
“BAŞLI BAŞINA SOSYAL BİR PROBLEM”
6 Şubat depremlerinde vefat eden insan sayısının yüksek olmasını düşünmek gerektiğinin altını çizen Akın, “Bir anda ciddi sayıda insanın vefat etmesi, insan sermayesinin kaybı anlamına gelir ki bu başlı başına sosyal bir problemdir.” dedi.
Akın, deprem sonrasında hangi sosyal problemler ortaya çıktığını şu sözlerle dile getirdi:
“En temel maddi ihtiyaçlar olan barınma ve gıda temini gibi ihtiyaçlar depremin ilk zamanlarında acil çözülmesi gereken sorunlardı. Kalıcı konutlar tamamlanınca barınma sorunu tam anlamıyla çözülebilir. Bir yandan da ekonomi, eğitim, alt yapı, yönetim, göç gibi değişen ve kendi olağan durumuna yönelen sosyal gerçekliğin sorunları var. Bu sorunlar, birbirine bağlıdır. Haliyle çözüm de bütünlükçü yaklaşım gerektirmektedir.”
“DEPREM KENDİ HAFIZASINI ÜRETECEKTİR”
Depremin, insanların süre giden hayatlarını tamamen dönüştürdüğü için bir kriz dönemi ürettiğini ve kriz dönemlerinde insanların, yaşadıkları travmalara bağlı olarak sosyal ve psikolojik pek çok sorunla baş etmek zorunda kaldıklarını dile getiren Akın, depremin çevreye etkisinden ve bu etkinin insanların yaşam tarzına olumsuz yansımalarından şöyle bahsetti:
“Yakınların kayıpları, ekonomik sıkıntılar, çaresizlik, engelli haline gelmek, ana ve geleceğe dair kaygının artması, korku vb. hayat tarzına olumsuz yansımalardır. Depremin pek çok maddi ve manevi maliyeti ortaya çıkmıştır. Bu nedenle sadece bir doğa olayı değildir ve her kesimden, bütün farklılıklarıyla insanların hayat tarzlarının bütünüyle etkilemiştir. Deprem, kendi hafızasını üretecektir. Maalesef yeniden bir rutin hayata dönmek, acılar ve travmalarla birlikte gerçekleşecektir. Bu nedenle depremin, sadece tarz olarak değil hayata bakışı da değiştiren büyük bir olay olduğunu söylemek mümkündür.”
“HAYAT ALANLARI OLUŞTURULMALI”
Deprem sonrasında yaşanan sosyal kriz döneminin aşılması için yeterli çalışmalar yapılıp yapılmadığı ve neler yapılabileceği ile ilgili Akın şunları söyledi:
“Daha önce yaşanan afetlerle kıyaslandığında daha organize olunduğu söylenebilir. Resmi ve sivil kuruluşların pek çoğunun özveriyle kriz durumunu aşmak için gayret gösterdiğine şahit olduk. Bu tür durumlarda dayanışma için organize olmaktan ziyade daha öncesinde afetleri öngörebilir bir anlayışa ve uygulamalara ihtiyaç olduğu net bir biçimde ortaya çıkmıştır. Sorunun neler yapılabilirdi kısmıyla ilgili şu konuya dikkat çekilebilir. Şehirlerin, mahallelerin ve konutların imarı sadece işin mühendislik ve mimari boyutlarına odaklanarak gerçekleşmemelidir. Bu yerleşim birimlerinde yaşayacak olan insanlar, sosyal ve kültürel bir gerçekliği tecrübe etmektedir. Bu nedenle hem depreme dayanıklı hem de farklı alanlardan sosyal bilimcilerin katkılarıyla hayat alanlarının oluşturulması yerinde bir tercih olabilir.”
“6 ŞUBAT DEPREMLERİ ANOMİK DURUMA SEBEP OLDU”
Afet sonrasında da toplumda oluşan sosyal tahribat ve eşitsizliklerle ilgili Akın, “Elbette sosyal farklılıklara bağlı avantajlar ve dezavantajlar bu tür kriz dönemlerinde farklı tecrübelerin yaşanmasına sebep olur. Başka şehirlere göç etmek zorunda kalanlar, hayatını yardımlara bağlı sürdürenler, bakıma muhtaç olanlar, ücretli çalışanlar ya da daha fazla yakınını kaybedenler, bu tahribatı daha derinden yaşamışlardır. Burada sayılan durumların birkaçını bir arada yaşayanların bulunduğu da hatırlanabilir.” dedi.
Afetin, statü ve tabaka yapılanmalarını da etkilediğini ve daha çok düşüşlere sebep olduğunu ifade eden Akın, “Bu nedenle sosyolojide bu tür durumlar için anomi kavramına sık atıfta bulunulur. Anomi için eski düzenin kendini sürdürememesi ve yeni düzenin kurulamaması dolayısıyla arada kalmak şeklinde bir tanım yapılabilir. 6 Şubat depremi de anomik bir duruma ve ister istemez daha çok tahribata sebep olmuştur.” ifadelerini kullandı.
“TOPLUM İYİ BİR SINAV VERDİ”
Deprem esnasında ve sonrasında ‘dayanışma’ kavramının etkisinden bahseden Akın, 6 Şubat depremlerinden sonra şahit olunan dayanışmanın çok değerli bir tecrübe olduğunu ifade etti. Akın, “Türkiye’nin dört bir yanında, insanlar deprem bölgesine yardım etme konusunda yoğun bir çabaya girdiler. Resmi ve sivil kuruluşların da bu seferberlikte olumlu katkıları olmuştur. Elbette sosyal medya üzerinden provokasyonlar ve manipülasyonlar da yaşanmıştır. Ancak genel olarak dayanışma sağlandığını ve toplumumuzun bütün farklılıklarına rağmen bu konuda iyi bir sınav verdiğini söyleyebiliriz. Çünkü dayanışma, deprem bölgesindeki insanlar için olduğu kadar başka yerlerde yaşayan ve şahit oldukları trajedi karşısında bir şeyler yapmak isteyen insanlar için de çok önemli bir ihtiyaçtı.” dedi.
“AİLE, KRİZİ AŞMADA YAPICI OLDU”
6 Şubat felaketinden en çok yarayı aileler aldı denilebilir. “Aile konusunda depremin bir yandan yıkıcı ve çözücü etkisi olmuştur.” diyen Akın, yaşanan depremlerden aile kurumun nasıl etkilendiği ile ilgili şunları ifade etti:
“Bir gecede pek çok insanın ailesinin parçalanması, aile üyelerini kaybetmeleri maalesef yaşanmıştır. Bu depremin bir kriz olarak yıkıcı etkisinin sonucudur. Diğer yandan da bu tür afetlerde insanların ilk sığınma ve dayanışma ihtiyaçlarını aile üyeleri ve akrabalar karşılamaktadır. Bu yönden değerlendirildiğinde ailenin krizi aşmada yapıcı işlevi de söz konusudur.”
“KADERE İNANMAK BAŞKA KADERCİLİK BAŞKA BİR ŞEYDİR”
Öncelikle deprem ülkesi olduğumuzun ve bu doğal olayın ileride başka bölgelerde de yaşanacağının farkında olmak gerektiğini ifade eden Akın, bunun bir zihniyet meselesi olduğunu ve sosyolojiyle doğrudan ilişkili olduğunu dile getirdi.
Akın, 6 Şubat depremi başta olmak üzere yaşanan felaketlerin etkisinin en aza indirilebilmesi için hangi sosyolojik ve toplumsal çalışmalar yapılması gerektiğini şu sözlerle aktardı:
“Bu konuda sadece yasal düzenlemelerin yapılması, sorunların çözümü için önemli olsa da yeterli değildir. Resmi kuruluşların denetim görevini yerine getirmesinin yanında her kesimden insanın deprem gerçeğine göre yaşama becerisi kazanmasının da ayrıca büyük bir önemi vardır. Kadere inanmak başka bir şey kadercilik başka bir şeydir. Fay hattı üzerine çok yüksek ve depreme dayanıklı olmayan binalar yapılıp da deprem sonrasında yaşanan yıkım için bu bizim kaderimizmiş demek, kendini kandırmaktır. Önlemlerin alınmasının teknik tarafları elbette çok önemlidir ve önceliklidir. Ancak toplumsal şuur ve zihniyet değişimine de ihtiyaç vardır.”
“UNUTULMAMALI, UNUTTURULMAMALI”
Üzerinden 1 yıl geçen Kahramanmaraş merkezli depremlerin toplum üzerinde bıraktığı etkileri anlatan Akın, “Depremin genel olarak gündem olması etkilerden biridir. İstanbul odaklı konuşulmasına ve tartışılmasına rağmen depremin gündemde kalmasının ve bu konuda adımlar atılmasının önemi vardır.” dedi.
Diğer yandan 6 Şubat depremini yaşayan bölgenin gündemden bazen düştüğüne de şahit olduğumuzu ifade eden Akın, “Bu olumsuz bir gelişmedir. Yaşanan afet, küçük çaplı ve basit bir kriz değildir. Geniş bir coğrafyada pek çok insanı etkilemiş bir krizdir. Bu nedenle bölgedeki insanların ihtiyaçlarının ve yaşadıkları sorunların unutulmaması ve unutturulmaması gerekir.” ifadelerine yer verdi.
“HALEN İHTİYAÇ VAR”
Afetzedeler için yapılan sosyal yardımların devam edip etmediğini ve ne kadar süre devam etmesi gerektiğini de aktardı.
Afetin ilk yaşandığı dönemde yoğun bir desteğin bölgeye yönlendirildiğini, pek çok alanda uzmanların görev aldığını hatırlatan Akın, “Elbette kriz durumunu ve travmaları atlatmanın da aşamaları vardır. Olayın üzerinden bir yıl geçtiği için acil ihtiyaçlar yerini başka ihtiyaçlara bırakmıştır. Görece ihtiyaçlar da azalmıştır. Ancak halen ekonomik, psikolojik, dini ve sosyal desteklere ihtiyaç vardır.” dedi ve şöyle devam etti:
“Barınma ve yerleşimle ilgili sorunların çözülmesi, şehirlerin eski dinamik yapılarına dönmeleri kritik bir eşiktir. Bir yandan da toplumların kendi sorunlarını çözme güçleri ve becerileri de göz ardı edilmemelidir. Ancak ihtiyaç çeşitliliği azalsa da birkaç yıl farklı alanlardan desteklerin devam etmesi önemlidir. Bu olaya şahit olan insanlar, bir kriz tecrübesini hafızalarında taşımaya devam edecekler.”