Deprem

Abone Ol

17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden on sekiz koca yıl geçti. Ara ara yaşanan küçük depremlerle o günkü büyük felaketi hatırlasak da hayat gailesi içerisinde bugünlere geldik. Kuzey Anadolu Fay Hattı neredeyse her hafta yeni uyarılarla varlığını bize hatırlatıyor ama insanoğlu nisyan ile malul… Unutuyoruz.

Ülkemizin bulunduğu stratejik konum ve tarihin bize yüklediği ağır sorumluluklar nedeniyle on yıllardır güvenlik odaklı bir kurtuluş mücadelesi sarmalından çıkamadık. Milli mücadele ruhu her sabah devleti yönetenlerin en kritik gündeminin belirleyicisi. Savaşlar, darbeler ve kalkışmalar anaforunda milletimizin hak ettiği huzur, konfor ve refah ülkesinin önüne sürekli meşru bahaneler çıkıyor.

99 depremi sonrası çok şey de yapıldı. Öncelikli olarak tehlike arz edecek kamu binaları, köprüler ve viyadükler güçlendirildi ve toplu konut projeleri sürecine geçildi ama bunlar yetmeyecek.

Deprem bu coğrafyanın kaderi olarak önümüzde duruyor. Son günlerde yapılan açıklamalara bakılırsa bugünden başlansa önümüzdeki on yılda neredeyse on yeni şehir inşa etmemiz gerekecek. Fakat buna öncelikle inanmamız gerekecek. Sözünü ettiğim iç ve dış güvenlik tehditleri içerisinde zamanını kestiremediğimiz bir deprem için hayati bir uyarı ne yazık ki mümkün görünmüyor.

Bir yanı ile siyasi muhalefet argümanı olmaya da müsait olan konu hakkında dile getirilen görüş ve değerlendirmeleri ciddiye almak zorundayız. Bu konuda eleştirel değerlendirmelere bakılırsa hayli korkunç senaryoların yakın vadede yaşanabileceği ortaya çıkıyor. Özellikle toplanma bölgeleri ve deprem sonrası mücadele için yapılan teknik hazırlıkların güncellenmesi ve toplumu bu konuda tekrar bilinçlendirmemiz gerektiği anlaşılıyor.

Fakat bana kalırsa yapılması öncelikli olan konu daha önce deprem görmüş binaların az ve orta hasarlı olanlarının kentsel dönüşüm projeleri ile yenilenmesidir. Yeni yerleşim alanlarında yapılan binalarla ilgili spekülasyonlardan çok buna odaklanmalıyız. Az hasarlı ve orta hasarlı binalar daha çok şehir merkezlerinde yer aldığından bir kar-zarar hesabı söz konusu yapıldı. Zarar gören binalarda yaşayanların bir an önce konutlara yerleşmeleri gerektiği için de kısmi güçlendirmelerle süreci atlatmaya çalıştık.

Bugün durum son derece elverişlidir. Önümüzdeki on yılı hedefleyerek nüfusun neredeyse yarısının yaşadığı bu kritik kuşakta yapılması gerekenler konusunda yeni bir seferberlik başlatmalıyız. Devlet kendi adına özel bir düzenleme yaparak uygun koşullarda arsa temin etmeli, özel teşvik ve vergi avantajları sağlayarak inşaat sektörünü yönlendirmelidir. Özellikle de İzmit, Adapazarı, Yalova, Sapanca ve İstanbul gibi şehirlerin merkezi konumda yer alan nispeten yaşlı ve deprem görmüş binaları konusunda öncelikli olarak işe başlanmalıdır. Yarın yaşanacak bir felaketten sonra söylenecek çok şey olabiliyor ama bu gerçeği vicdanımızın da sesini dinleyerek bugünlerde görmeliyiz.

99 depremlerini bizzat yaşamış birisi olarak hala yaşamakta olduğum kentin deprem karnesini ve bugün dışarıdan fena görünmeyen binaların esasen zorlu bir sarsıntıda ne hale geldiklerini biliyorum. O gün az ya da orta hasar raporuyla güçlendirilen binaların bugün deprem karşısında sorunsuz binalar olarak görülmesinin de son derece tehlikeli olduğunu düşünüyorum.

Depremden kaçış olamadığına göre üzerimize düşen tedbirleri almak durumundayız. 18 yıl önce o büyük felakette sevdiklerini kaybedenlere sabır ve başsağlığı diliyorum…