Hüzünlü bir gökyüzü altında, sonsuz bir akşam mı yoksa sonsuz bir sabah mı bilinmez; çünkü geçmez bir ‘bekleyiştir’ balık tutmak…
Gri havalarda gözlerden uzakta, dingin bir durgunluğun tam orta yerinde, adı konulmamış renklerin altında, hiçbir şey bilmeksizin beklemek… Hep beklemek, beklemeyeceği anların ne zaman geleceğini bilmeden beklemektir ‘avlanmak…’
*
Güzel havalarda bile ekseriya düşünceli olur denizin orta yerindeki teknelerinde balıkçılar, suların sakinliği ile…
“Hayatın boşluğu” karşısında veya dalgalar tekneleri sarstığından başı döner balığa çıkanların; derin ve karanlık suların sonsuzluğu, ıssızlığında…
Kıyıları aynı genişlikte, kayalıkları aynı yükseklikte görmezdi tecrübeli balıkçılar, tayfalar ve miçolar… Ancak hepsi aynı şeyi bilirdi; ‘deniz beklenmedik işler yapabilir, hava bir anda değişebilir, rüzgâr her şeyi önüne katıp götürebilir.’
Sayılamayacak kadar çok, on binlerce bir örnek balık, sonu gelmez yolculuğun ‘tek amacı’ varmış gibi, hep aynı yöne doğru kayıp giderdi; ömür gibi, insanların ‘ölüm yolculuğu’ gibi… Uçsuz bucaksız denizler “yok oluşu” keskinleştirirdi.
Tam da bu yüzden ‘tevekkül nedir, kanaat nedir’ rastgele zamanlarda uyuyan denizcilere sor… Bir de hayatta, “üzüntü, sıkıntı, sevinç” her ne varsa, geçiciliğini hep bekleyenlere sor, saati ve zamanı unutanlara…
*
Güneş, deniz seviyelerine ‘kurşuni gölgeler’ ile inerken; akşam olurdu. Yuvarlağı daha belirgin, daha konturlu, daha gerçek bir hâl alırken bu dakikalarda, avlanan yorgun balıkçılar, ufkun sonuna kadar gitseler, suların birkaç metre üzerinde, havada asılı duran o kocaman balona toslayacak gibi hissederdi. Bu sakin sessizliği kesmeye değecek tatlı bir söz bilmeyen, istedikleri anlamı taşıyan cümleleri bulamayan denizciler, genelde ıssız, sessiz olurdu, tıpkı denizler gibi…
Dalgalar hep tekneleri kovalar; fakat yine de usta balıkçılar onların ellerinden kurtulur, suyun öfkesi tahtaların altında eriyip giderdi; geride köpüklü izler bırakarak… ‘Dayanıklı’ olurdu deniz insanı ve aynı oranda hassas…
*
Denizlerin tuzluluğu denizcilerin gözyaşlarından mıdır yoksa?
Kavuşmalar uzar, yolculuklar bitmez ya hani. Beklemek de avlanmak da sınırsız bir mesai olunca yâr mendillerini, ‘yâr yaşları’ ile direklere asarlar. Sorsanız; “Göz camlarını ara sıra yıkamalı, uzun yollarda duru görmek için” diyecektir.
Göz önünde uzanan bir sonsuzluktur deniz… Hep beklemek, beklemeyeceği anların ne zaman geleceğini bilmeden beklemektir. Balıkçılar için hem hayatın hem ölümün sebebi…
Ve elbette “son sözü” söyleyen…