Barış Pınarı Harekâtı sınırlarımızda kurulmak istenen terör koridorunu darmadağın ederken dengeleri de değiştiriyor.
ABD Başkanı Donald Trump’ın “Bölge ülkeleri sorunlarını kendileri çözsünler” yaklaşımı, ne kadar samimiyetle dile getirildiği bir yana bırakılırsa, Türkiye’nin de başından beri savunduğu doğru bir yaklaşım.
Trump’ın bu tavrı, Suriye’deki varlığıyla bölgeye yerleşen Rusya’ya ve yumuşak gücünün yanında askeri gücünü de kararlı bir şekilde kullanmaya başlayan Türkiye’ye alan açıyor.
Dolayısıyla Amerika’nın çekilmesiyle doğacak boşluğu doldurmaya aday ülkelerin başında Rusya ve Türkiye geliyor.
Barış Pınarı Harekâtı, Astana’da kurulan Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün yerine Türkiye-Rusya-Amerika üçlüsünü ikame ediyor.
Türkiye’nin bölgedeki rolü güçleniyor.
Denklem dışı kaldığını hisseden İran’ın son günlerdeki karın ağrısı da buradan geliyor.
Harekâtın Türkiye’ye karşı kimleri bir araya getirdiğini hep birlikte gördük.
İsrailliler Tel Aviv’de PKK/YPG’ye destek gösterisi düzenlerken Filistin’de faaliyet gösteren direniş gruplarından İslami Cihad’ın bildiri yayınlayarak harekâta son verilmesini istediğine şahit olduk.
İran’dan ve Suudi Arabistan’dan aynı anda harekâtı kınayan açıklamalar geldi.
Bu sadece başlangıç.
Barış Pınarı Harekâtı’nın yol açtığı deprem daha birçok sarsıntıya sebep olacak.
Yakın gelecekte Tahran ve Riyad’ın Ankara’ya karşı işbirliği yaptığını görürseniz şaşırmayın.
İran Dışişleri Bakanı Sözcüsü Abbas Musevi, Tahran ve Abu Dhabi arasında karşılıklı ziyaretlerin devam ettiğini söylerken, İranlı milletvekili Ali Ekber Torki Birleşik Arap Emirlikleri’nin İran’ın dondurulan paralarından 700 milyon dolarını serbest bıraktığını ve Dubai’deki kapalı İran döviz bürolarının açılmaya başladığını bildirdi.
İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, aralarındaki sorunları çözmek üzere Suudi Arabistan’ı ziyaret etmeye hazır olduğunu açıkladı.
Barış Pınarı Harekâtı ve sonrasındaki sürecin Türkiye ve Erdoğan düşmanı Arap rejimlerini Rusya, İsrail ve İran’a daha çok yaklaştıracağı kesin.
Bu da doğal olarak söz konusu rejimlerin kendi halklarıyla aralarının daha çok açılmasına yol açacak.
Çünkü Arap sokağı, harekâtı yakından takip ediyor, gerekçelerini biliyor, Türkiye’ye hak veriyor ve harekâtın başarılı olması için dua ediyor.
Suriye’nin egemenliğini ileri sürerek Türkiye’nin askeri müdahalesine karşı çıkanların Rusya’yla ve İran’la yakınlaşmayı Arap halklarına izah edebilmeleri mümkün değil.
Bu arada, Beşşar el-Esed liderliğindeki Suriye rejimi, değişen dengelerden ve terör örgütünün yeniden kollarına dönmesinden yararlanarak, Rusya’nın da desteğiyle Barış Pınarı Harekâtı’ndan çıkar sağlamaya çalışıyor.
Türkiye ve Suriye Milli Ordusu, harekâtı Suriye rejimi alan kazansın diye başlatmadı.
Güvenli bölgeyle hedeflenen yerler Türkiye’nin kontrolünde olmazsa mültecilerin dönüşü sağlanamaz.
Rejimin zulmünden kaçan insanları rejim güçlerinin kontrolündeki bölgelere dönmeye kimse ikna edemez.
Mülteciler için kurulacak güvenli bölgeyi Birleşmiş Milletler, Avrupa ve Arap ülkeleri müdahalesiyle terör örgütü için güvenli bölgeye dönüştürme çabalarına karşı da son derece dikkatli olmak gerekiyor.