Demokratik-sivil “Yeni Anayasa”: Ne, niçin, nasıl, kiminle ve nereye kadar? (2)

Abone Ol

“İçeriği açık ve iyiniyetli tartışmalarla belirlenmiş; devlet ve milletin ihtiyaçlarını dengelemeye çalışmış; dünyadaki hukuk ve uluslararası alanlardaki gelişmeleri görerek bunun üzerine milli ve yerli olanı oturtabilen ve en nihayetinde üzerinde uzlaşılarak şekillendirilecek ve ayakları yere basan gerçek bir anayasadan bahsediyorum.”

Yeni Anayasa, halkın birbiriyle ve devletle olan ilişkilerini en üst seviyeden tespit ve tanzim edecek bir hukukî metnin yeniden oluşturulması demektir… Ülkede muhtemelen gelecek 30 yıl boyunca hangi hukuki ve siyasi standartlarda yaşanabileceğinin ana çerçevesini çizecek “sosyal sözleşme” niteliğinde bir metinden söz ediyorum burada.

Kuşkusuz, anayasayı geçerli; halk nezdinde muteber ve saygıya layık kılan bir psikolojik kabullenme durumuna da ihtiyaç var. Halk, hukuk metinlerini kendi lehine bulmadığında veya adaletsiz bulduğunda bunu fark ettiği ilk anda o metni kabullenmez ve ona karşı içten içe direnir. Yani, Anayasa’nın oluşturulmasında sosyolojik taban desteği, bütün hukuk metinlerinden fazlaca, bu işin olmazsa olmazı olarak görülmelidir.

Anayasacılık hareketlerine bakıldığında, anayasaların genel olarak toplumu ve özellikle de onun özgürlüklerini korumak için ihdas edildikleri anlaşılır. Halk, Anayasa’nın değerinden ve kendisi için sağlayabileceği koruma kalkanından habersizse ondan hakkıyla yararlanamaz. Bunun için Yeni Anayasa’nın halkın kabul ederek benimseyeceği ve onu ikna edecek şekilde ayrıntılarıylaanlatılmış ve biliniyor olması gerekir. Bu noktada, 1982’de yaşanan hatalardan ders çıkarılmalıdır.

Burada, ütopik ve gerçekleştirilmesi asla mümkün olmayan farazî bir anayasadan bahsetmiyorum. İçeriği açık ve iyiniyetli tartışmalarla belirlenmiş; devlet ve milletin ihtiyaçlarını dengelemeye çalışmış; dünyadaki hukuk ve uluslararası alanlardaki gelişmeleri görerek bunun üzerine milli ve yerli olanı oturtabilen ve en nihayetinde üzerinde uzlaşılarak şekillendirilecek ve ayakları yere basan gerçek bir anayasadan bahsediyorum.

Herkesin toplumda temsil ettiği taban nisbetinde makul isteklerinin karşılandığı; ancak azınlığın haklarını çoğunluğa ezdirmemek adına, çoğunluğu da azınlığa ezdirmeyecek bir anayasa üzerinde uzlaşılmasıülkenin geleceği için elzemdir. Bizler, çoğunluğun azınlık görüşlerine nasıl ezdirildiğinin öteden beri yapıldığı gibi arslanların kedilere nasıl boğdurulduğunun canlı şahitleri olarak anayasanın bu tür bir azınlık diktatöryasına da izin vermemesi gerektiğini vurgulamalıyız.

HDP, kendi penceresinden bakıldığında taleplerinde son derece ısrarcı. Tabanıyla birçok konuda ayrı düşünse de ne istediği konusunda kafası az ya da çok net… Ne istediğini iyi bilen alevi vatandaşlarımız,ayrımcılığın olmadığı ve kendilerinin dışlanmadığıbir Türkiye istediklerini, anayasa ile ilgili talepleri arasında dile getiriyorlar. Sol sendikalar, LBGT’liler, feminist dernekler nokta atışı ile istediklerini dile getirmekte ısrarlılar. İşte tam da bu noktada, can yakıcı bazı sorularımız olacak:

Çoğunluğu oluşturan kitle, ne istediğini tam olarak biliyor mu? İsteklerini açıklıkla dile getiriyor mu? Yoksa her zamanki gibi, bu işi de “büyüklerimiz bilir” diyerek anlamaya/öğrenmeye ihtiyaç duymadan tam bir teslimiyet içinde siyasîlere mi havale ediyor? 1980’i gören, 28 Şubat’ı iliklerine kadar yaşayan, 15 Temmuz’da yine hedefe konulan büyük toplum kitlesini koruyacak ve meşru talep haklarını dillendirecek bir Anayasa, eğer gündemde yeterince tartışılmazsa yine ortalama bir anayasadan başka bir metne ulaşamayız.

Ülkenin veçocuklarımızın geleceği için, bu yöndeki olumlu her girişimin sonuna kadar sürdürülmesi ve ihtilaflı konuların en kısa sürede çözülmesi için samimi bir destek sağlanması gerekiyor. İbre, yanlış istikamete döndüğünde de ciddi ve dopdolu bir içerikle itiraz etmeyi, eleştirmeyi ve gerektiğinde karşı durmayı başarmak gerekiyor.

Devlet ve millet, sınırların içinde ve dışında millî bekâ, ölüm/kalım savaşı ile yüz yüze iken, 15 Temmuz sonrasında toplumun uzlaşıp ikna olacağı bir Anayasa oluşturulması elzemdir. Aksi halde, bugüne kadar olduğu gibi, 1982 Anayasası’na yapılacak yeni “yama”larla bir on yıl kadar daha durumu idare etmek ve zahiri kurtarmak durumunda kalınabilir. Yine, alınacak paliyatif tedbirlerle, farklı kesimlerin dile getirdiği sosyal, siyasi ve ekonomik talepleri gerçekleştirme imkâni rafa kalkacak ve mesele yeniden soğutma kabına alınmış olacaktır.

Şimdiye kadarki girişimlerden 48 maddede uzlaşılması olumlu bir göstergedir. Bu arada, ciddi bir dönüm noktasından geçtiğimizin farkında olunmalıdır. Yenikapı ruhuyla, en azından üç partinin el ele milletin huzuruna çıkabildiği bu tarihî fırsat yakalanmışken bu fırsat asla berhevâ edilmemelidir. Yeni Anayasa’nın ihdası artık dönülmez ve vazgeçilemez bir eşiğe gelmiştir…