Hain darbe teşebbüsünün ardından haftalar geçti. Devlet mekanizmalarında tam bir temizlik yaşanmakta ancak virüsün tümüyle atılması uzun zaman alacak. Hatta ne kadar kümülatif hareket edilse, vaktiyle yapıldığı gibi palyatif çözümlerden kaçınılsa da vücudun tam anlamıyla arileşmesi belki de mümkün olmayacak.
O gece hakkında herkesin hakkını teslim ettiği birinci unsur Millet olmuştur. 250’ye yakın şehit, binlerce yaralımız var. Televizyon ekranları, sosyal medya sayfaları sürekli şehitlerin hazin hikayelerini zihinlerimize taşıyor fakat sanırım şehitlerin ruhlarını muazzep kılan bir husus var:
Ortalıkta bir serkeş nakarattır almış başını gidiyor ve 15 Temmuz gecesi şehadete yürüyen insanlara “demokrasi şehidi” adlandırması yapılıyor. Kanımca büyük haksızlık ediliyor. Zira fıkhımızda “demokrasi şehidi” diye bir şehit türü yok ve bu seküler tesmiye bana hiç de iyi niyetli gelmiyor. Tıpkı Ramazan (Oruç/fıtır) bayramına yıllarca şeker bayramı diyerek içini boşaltmaya, anlamsızlaştırmaya, ladinileştirmeye çalıştıkları gibi şimdi de şehitlerimizin payesini değiştirerek onların uğruna canlarını verdikleri kutsallarını hiç etmeye çalışıyorlar. Bunu kimi cahilane yapıyor, kimi gafilane, kimileri de alimane. Yani taammüden, kasten…
Lütfen unutmayalım! O kahramanlar vatanı, milleti, din-i mübin-i İslam’ı namusları belledikleri için şehadete koştular. Susamışçasına ölümsüzlüğü içtiler. Evet demokrasi için sokaklara çıkanlar da vardı. Çünkü demokrasiye sahip çıkmak kendi kaderine, istikbaline, namusuna sahip çıkmak anlamına geliyordu. Hakkını çalmak isteyene karşı mücadele edip yürüdü, halk. İradesine sahip çıkmak da amacın bir parçasıydı ancak dillerinden “Ya Allah, Bismillah, Allah-u Ekber” nidası düşmeyen insanların derdi sizce aslında neydi? Tankın önüne geçip o naif ve narin sesiyle çelik soğukluğundaki izanlara “Ben ölmeye hazırım, sen beni öldürmeye hazır mısın” diye haykıran bacımız, cesaretini hangi duygudan sağlıyordu?
Lütfen demokrasi şehitleri diyerek o mübareklerin makamını tahfif etmeyelim.
Demokrasi hayatımızın amacı değildir. Demokrasi sadece, mevcut şartlar içerisinde ideal bir yönetim biçimi olarak kullanışlı bir araçtır. Nasıl ve kimler tarafından yönetilmek istediğimize, kendi reylerimizle karar verebilmemizi sağlar. Demokrasi, devlet aygıtına köylü memmet ağanın kıyısından da olsa katılımını temin eden bir enstrümandır. Millet kendi inancını, değer yargılarını, milli ve manevi değerlerini demokrasi eliyle hayata geçirdiğini düşündüğü için bu sisteme sahip çıkmaktadır.
Cumhuriyet kurulduğu andan itibaren Türkiye’de farklı mezhepten ve etnisiteden her topluluk bir kültürel mutasyona tabi tutulmuştur. Eve dönme vakti gelmiştir ve maziyi atiye taşıyacak bu dönüş yolculuğunun vasıtası demokrasidir. Filhakika millet demokrasiye sahip çıkarken aslında daha müteal duygulara ve özüne sahip çıkmaktadır.
Sonra bir de Allah için ölünmez ki. Allah için hayatta kalınır. Hayatta kalınır ki sıradaki hain ya da keferenin icabına bakılabilsin. Şehadet gaye değildir. Şehitlik bir hediye olarak samimiyetini ispat edenlere Rabb’in ödülüdür. Savaş meydanında maksat, karşı saftaki gafili etkisiz hale getirmek, olmuyorsa cehenneme göndermektir. Temmuz’un on beşinde millet nobranlığa, haydutluğa; akla ve Allah’a, vatana ve davaya ihanet edenlere direnç göstermiş, Allah’a olan sadakatini canıyla kanıyla ispat etmiştir. Ne mutlu sadakatini ispat edenlere!
Ne mutlu Allah için, ölümü öldürenlere…