Türk Hava Kuvvetleri’nin Kandil’deki PKK mevzilerini bombalaması üzerine HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, bir açıklama yayımladı. Açıklamayı parçalarına ayırarak yorumlayalım:
1. “24 Temmuz itibariyle Türkiye sonu belirsiz bir sürece itildi. AKP Hükümeti, devlet kurumları ve ordu, çözüm ve barış sürecini, çatışmasızlık adı altındaki fiili ateşkesi ne yazık ki sona erdiren adımları attı.”
Türkçesi: HDP’lilerin (de) ihmalinden kaynaklanan kanlı bir IŞİD saldırısı üzerine, alâkaya çay demleyerek Türkiye devletine ve halkına saldıran, Ceylanpınar’da iki polis memurunu uykularında enselerinden kurşunlayarak öldüren, Diyarbakır’da pusuya düşürdükleri iki polis memurunu kurşun yağmuruna tutan ve birini katleden, İstanbul ve Adana’da IŞİD’liler gibi sakallı diye iki esnafın canın kıyan, sağda solda yol kesip adam kaçıran, onlarca TIR ve otomobil yakan PKK’lıların 24 Temmuz’a kadar yaptıklarında hiçbir sorun yok, bunların hepsi “çözüm ve barış süreci”yle, “çatışmasızlık adı altındaki fiili ateşkes”le gayet mütenasip işlerdi, ama devlet bu kanlı meydan okumanın gereğini yapınca tu kaka oldu! PKK’lılar Türkiye’yi ‘sonu belirli’ bir sürece -total anarşiye- sevketmek için masumane bir gayret içine girmişken, devlet bunun önüne geçerek Türkiye’yi “sonu belirsiz bir sürece itti”!
2. “Yavaş yavaş bütün illere yayılan, partimizi ve bileşenlerini kapsayan siyasal gözaltılar, Kürdistan Federal Bölgesi’ne yönelik ağır bombardıman, İstanbul’da Barış Bloku’nun düzenlediği ‘Büyük Barış Mitingi’nin sudan gerekçelerle yasaklanması, çeşitli basın ve iletişim kuruluşlarına yönelik engellemeler, Eğitim Sen başta olmak üzere çeşitli sivil toplum kuruluşlarına yapılan polis baskınları önümüzdeki günlerin Türkiye toplumu açısından son derece sıkıntılı geçeceğinin ilk göstergeleridir.”
İstanbul’un göbeğinde Kalaşnikof’lu gövde gösterisi yapan “barış” erlerinin varlığı herkesçe malum iken, o nümayişin falanca yerde değil de filanca yerde yapılmasının toplumsal huzur bakımından daha münasip olduğunu söyleyen devletin “sudan gerekçeler”e dayandığını ileri sürebilmek için haddinden fazla yüzsüz olmak gerekir ve zaten HDP de yüzsüzlükte had-hudud tanımıyor. Sırtlarını PYD’ye ve dolayısıyla PKK’ya dayadıklarını resmen ve alenen ifade eden HDP’nin, kendisiyle irtibatlı kuruluş ve şahısların terörle mücadele konusu olmasını yadırgıyormuş gibi davranması da o korkunç yüzsüzlüğün ifadesidir. “(Bunlar) önümüzdeki günlerin Türkiye toplumu açısından son derece sıkıntılı geçeceğinin ilk göstergeleridir” lafındaki korkunçluğa gelince: Birinci maddede ‘tercüman’ olduğumuz vicdansızlık işte; PKK’nın cinayetleri, HDP’lilerin kayıtlarına ya hiç geçmemiş veya bunları “sıkıntı” olarak görmemişler. Terör zanlılarının gözaltına alınmalar, sıkıntılı günlerin “ilk” göstergeleriymiş! Evveliyatı yokmuş sıkıntının!
3. “24 Temmuz itibariyle Cumhurbaşkanı ve AKP, bir erken seçime kadar ülke yönetimini güvenlik politikaları üzerinden, ordu ve Emniyet aracılığıyla yürütme anlayışını devreye koydular. Cumhurbaşkanı ve AKP, günlerdir yarattıkları psikolojik ve politik zeminle bu yeni dönemi hazırladılar. Kendi medyaları üzerinden başlattıkları psikolojik operasyonla toplumu çatışmalı ortama hazır hale getirdiler.”
Vay canına! Bu “yeni dönem”in (terörle mücadele furyasının) zeminini Suruç katliamını gerçekleştiren teröristler ve o katliamı bahane ederek ülkeyi yangın yerine çeviren öbür teröristler değil de, bunların cinayetlerini esefle kınayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu ve “yandaş medya” hazırlamış, iyi mi? Mealen “Birkaç polis ve sivil vatandaş öldürülmüş alt tarafı; niye büyütüyorlar ki?” diye homurdanıyor Demirtaş-Yüksekdağ ikilisi!
4. “Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin son yıllardaki Türkiye-Ortadoğu politikaları, toplumdaki barış, çözüm ve huzur beklentilerine vurulmuş çok ağır darbeler yaratmıştır.”
Burada sözkonusu olan “Türkiye-Ortadoğu politikaları”, Türkiye’deki Kürt Meselesi’ni hakkaniyet zemininde çözmeye, Irak Kürdistan Bölge Yönetimi ile karşılıklı saygı ve güven çerçevesinde ilişkileri alabildiğine geliştirmeye, Suriye’deki faşist diktatörlüğe karşı devrimci mücadeleyi desteklemeye ve Arap-Kürt-Türkmen ayrımı yapmadan bütün mazlum Suriyelilere sahip çıkmaya dönük politikalardır. Bu politikalardan rahatsız olan HDP’lilerin “barış” ve “çözüm” söylemi majestik bir sahtekârlıktır.
5. “Bir kez daha ve güçlü bir biçimde, Türkiye’nin barışa ve çözüme ihtiyacı olduğunu vurguluyoruz. Toplumsal, tarihsel ve siyasal sorunlarımızın çözümü karşılıklı diyalog, müzakere ve demokrasinin geliştirilmesiyle mümkündür. Şiddet sarmalının büyütülmesi ve sürdürülmesi hiçbir taraf ve toplumun hiçbir kesimi için kalıcı, demokratik ve eşitlikçi bir çözümün yaratılmasına hizmet etmeyecektir.”
Barış sürecinin üstüne titreyen ve PKK’lıların sayısız kışkırtmasını görmezden gelen devleti bir türlü çatışma ortamına çekemeyince “Baraj inşaatı yaparak ateşkesi bozdu” deyip devletle savaşa kaldığı yerden devam edeceğini duyuran, bunu Suruç’taki bombalı saldırıdan çok önce yapan PKK’ya söylesinler bunu. Sahi: “Çatışmasızlık adı altındaki fiili ateşkes”in 24 Temmuz’da devlet tarafından bozulduğunu ileri süren Demirtaş-Yüksekdağ ikilisi, geçtiğimiz haftalarda Kandil’den gelen ‘Süreç sona erdi’, ‘Ateşkes bozuldu’, ‘Çatışmasızlık bitti’ şeklindeki açıklamaların hiçbirinden haberdar olmadı mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suruç’ta can veren gençler için yaptığı taziye açıklamasını ‘atladıkları’ gibi bunları da mı ‘atladılar’?
6. “Türkiye, geleceği bakımından çok önemli bir kavşaktadır. Erdoğan-Davutoğlu ikilisi tarafından ilan edilen yeni dönem politikalarının ve uygulamalarının ‘hayırlı’ bir sonuca varma ihtimali yoktur. Türkiye toplumunun geleceği, MİT’in koordinasyonunda, Emniyet’in içte, ordunun da dışta sürdüreceği operasyonlara teslim edilemez.”
Ama PKK’nın “öz savunma birlikleri”ne teslim edilebilir! Haydi çocuklar, haykırıp haykırıp sakallı kellesi keselim!
7. “Meclis’teki çoğunluğunu kaybeden ve ölünceye kadar Türkiye’yi ‘tek adam’ olarak yönetme hayali yıkılan Erdoğan’ın hazırladığı şiddet ortamının sınırları yoktur. Hedefi, ona eski gücünü geri verecek bir yeniden seçimin kurgusunu yapmaktır. Koalisyon kurulmasını imkansızlaştırarak, seçim yenileninceye kadar tek başına iktidarda kalma planı da ülkeyi felakete sürükleme planıdır. ‘Terörle kapsamlı bir mücadele içerisine girdiği’ izlenimi uyandırarak, milliyetçi ve militarist bir iklim yaratarak yeniden seçimle tek parti iktidarına geçişin sağlanması planı, iktidar için ülkeyi yakma planıdır.”
Klasik HDP uyanıklığı: ‘İnandırıcı bir argümanımız kalmadı; gene Erdoğan düşmanlığına oynayalım.’
8. “Erdoğan-AKP iktidarının, Kürt halkına yönelik mücadeleyi, IŞİD’le mücadelenin içine sokması asla kabul edilemez.”
PKK (Kürt halkı değil) ve IŞİD ile mücadelenin aynı pakete girmesi arkadaşların gücüne gitmiş. Güç olsun, geç olmasın.
9. “Askeri saldırılar ve bombalamalar, siyasal gözaltı operasyonları ve baskılar bir an önce durdurulmalıdır. Konuşarak ve müzakere ile çözülemeyecek hiçbir sorunumuz yoktur.”
İkinci cümle çok güzel. Birinci cümleyi daha evvel şu şekilde de kurmuş olsalardı (veya hiç değilse bundan sonra kursalar) o da güzel: “PKK’nın saldırıları ve bombalamaları, adam kaçırma operasyonları ve baskılar bir an önce durdurulmalıdır.”
10. “Türkiye demokrasi ve barış güçlerine, vicdan ve sorumluluk sahibi tüm yurttaşlarımıza bir kez daha çağrı yapıyoruz. Bugün susma ve bekleme günü değildir. İzledikleri politikalarla Türkiye’yi adım adım büyük bir çatışmanın içerisine sürükleyen Cumhurbaşkanı ve AKP’nin yaklaşımlarını kaygı ve endişe içinde izlemekle yetinemeyiz. Gelin hep birlikte barış, çözüm, adalet, demokrasi ve müzakere mücadelesini güçlendirelim. Kaybedilen her dakika atılacak adımların biraz daha zorlaşmasına yol açacaktır.”
Bunun da altına imza atabiliriz; “Cumhurbaşkanı ve AKP”yi “Cemil Bayık ve PKK” diye değiştirdikten sonra.