…dedemin insanlarına…
Bayram geliyor ve ben dedemin yanına gideceğim. Yanına gideceğim ve beraber üzüm yiyeceğiz. Var mı ötesi? Sanmıyorum. Hem olsa ne olur? Dedemi seviyorum ve “Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. “ Hem farkında olsanız ne olur? Dedemi tanımıyorsunuz ki. O âlemin en güzel dedesidir. Hayır, hayır uzun kış gecelerinde masallar, Hz. Ali cenkleri anlatmadı bana. Zaten erkenden uyur benim dedem yatsı namazını kılıp. Erken yatmayanlara da kızar. Pek kızmak denemez o hâle ama neyse. Dedemin evinde erken yatılır, erken kalkılır. Ne zaman uyansam -sabah 6’da 7’de 8’de- dedemi kendinden geçmiş şekilde şahsına has bir ezgiyle Kuran okur bulurum. Başını hafifçe sağa çevirerek kalın camlı kalın çerçeveli gözlüklerinin -sadece Kuran ve takvim yaprağı okurken takar- üzerinden okumasını kesmeden yeni uyanan torununa yani bana bakar ve kafasını usulca sallar mütebessim bir hâlde. Mutfaktan kahvaltı hazırlık sesleri gelir, giyinir ve mahallenin fırınının yolunu tutarım.
Dedemin evinin kapısı çok da büyük olmayan bir avlu ve bahçeden sonra karşılıklı küçük evlerin sıralandığı bir sokağa açılır. Sokağın ismi ara sıra değişiyor nedense. Cumhuriyet Sokağı iken yıllarca şimdilerde Karınca Sokağı oldu. Karınca Sokağı’nda sabahtan akşama kadar çocuklar top oynar, bisiklet sürer, dövüşür ve bağrışırlar. Yüz metre kadar yürüyünce bir caddeye çıkarsınız, ismini bilmiyorum bu caddenin. Hemen sağa dönünce bakkal, tuhafiye, manav, fırın, berber karşılar sizi. Ben her sabah fırına gider bir yağlı iki loş (lavaş) pide hazırlatırım. Odun ateşinde pişer ekmekler, kalabalık olur ne zaman gitsem. Ateşten alınan ekmekler küçük bir fırçayla temizlenir, gazete kâğıdına sarılır ve müşteriye -ki o ben oluyorum- teslim olunur. Elim, kolum yana yana yolda birkaç kez düşürme tehlikesi geçirerek ekmekleri dedemin evine götürürüm. Cümle âlem bahçede çardakta kahvaltı masasında olur. Kahvaltıda mutlaka bir tabak yoğurt olur, dedem bayılır yoğurt yemeye, dedemle birlikte banarız ekmeğimizi ekşi yoğurda.
Kahvaltıdan sonra dedem biraz oyalanıp içeri geçip takkesini çıkarır, gömleğinin kollarını sıvar, saatini çıkarır düzgünce bir kenara koyar, birtakım hazırlıklar daha yapıp abdest alır. Bu öğle vaktinin geldiğine işarettir. Saat kullanmam dedemin evinde; ama o abdest alırken yıllardır kullandığı saati koluma takarım mutlaka. Gelir gelmez alır saatini. Dedem saatini kimselere vermez, çok istedim bana bile vermiyor. Kafaya koydum, bu gidişimde ne yapıp edip alacağım o saati. Neyse. Abdestten sonra dedem ağır ağır tekrar giyinir, azıcık kalmış beyaz saçlarını cebinden çıkardığı tarağıyla tarar. Ve camiye doğru yola koyulur. Camii bir iki sokak üstte. Küçük bir camii. Dedem ve arkadaşları olan diğer dede ve amcalar günde üç bazen dört vakit o camide buluşurlar. Namaz kılıp, muhabbet ederler. Dedem beni hiç camiye götürmedi. Bu konuda biraz kırgınım aslında ona.
Dedem camideyken bazen kitap okurum bahçede. Orayı burayı karıştırırım odunluğa gidip. Küçükken dayımın oğluyla, hurda bir bisikleti harçlıklarımızla tamir ettirip, tüm gün, vakit geçirirdik. Büyüdüm, kitap okuyarak bekliyorum dedemi. Geldikten sonra dedem bir şeyler hazırlanmışsa eğer yemek yer. Sonra biraz kanepede uyur. Dedeme sorular sorarak yorarım çünkü. İkindi vakti yaklaşınca kalkar, takkesini çıkarır, gömleğinin kollarını sıvar, saatini çıkarır düzgünce bir kenara koyar, birtakım hazırlıklar daha yapıp abdest alır. Tekrar camiye gider. Dedem ikindi sonrası camii dönüşü bazen manavdan meyve almış döner eve. Onları yıkatır bana ve cebinden çıkardığı çakıyla böler, soyar ikram eder çevresindekilere. Beraber otururuz. Dedem çok konuşmaz, oturup dinlenir, zaten akşam vakti yaklaşmaktadır kalkıp rutin hazırlıklarını yapıp abdest alıp camiye gidecektir. Camii dönüşü onu kapıda karşılarım, içeri, salona geçeriz. Gün neredeyse tamam olmuştur. Dedem duvarda asılı bulunan Diyanet’in takviminden o günün yaprağını koparır, koltuğuna oturup kalın camlı kalın çerçeveli gözlüklerini takıp takvim yaprağının ön ve arka yüzünü okuyup bir kenara kaldırır.
Akşam yemeği hazırlanırken televizyonu açıp haberleri izler, bazen yorum yapar. Sofra indirilir, yemek hep beraber yenilir. Elhamdülillah deyip kalkar dedem sofradan. Biraz daha televizyon izler. Yatsı vakti gelince abdest tazeleyip namazını bazen evde bazen camide olmak suretiyle eda eder. Uyku vakti gelmiş, gece inmiştir dedemin evine.
Benim sevgili dedem işte böyledir. Sakin, sessiz ve sadedir. Dedeme baktığımda cenneti görüyorum. Cennet o kadar güzel ki…