DEAŞ Paris’e, karanlık kafalı “aydınlar” İslam’a ve Türkiye’ye saldırdı!

Abone Ol

Paris saldırısı, Türkiye’deki, “merkez” diye anılan ve fakat bence en küçük unsuruna kadar “marjinal” olan medya ve başta HDP/PKK olmak üzere muhalefet partilerinin gerçek yüzünü ortaya koymakta bir turnusol kağıdı vazifesi gördü adeta.

Yok, hayır, saldırıya dair bir analiz yapacak değilim.

Benim üzerinde durmak istediğim husus, saldırı sonrasında Fransa’daki medya ve muhalefet partilerinin tutumu…

Menfur saldırının gerçekleştiği gün, sosyal medya üzerinden şu hususa dikkat çekmiştim.

“Paris saldırısı sonrasında, Fransız medyasını ve muhalefetini izlemeye alalım.

Bakalım, kaç kişi kendi devletini katil ilan edecek…”

Evet, izlemeye aldık ve çarpıcı gerçeğe tanıklık ettik.

Bir öngörüde bulunarak yaptığımız bu hatırlatmanın devamında, başka öngörülerde de bulunduk ve ne yazık ki, yanılmadık.

Ne yazık ki, diyorum zira öngörüde bulunduğumuz hususlarda, reaksiyonlarını doğru tahmin ettiğimiz kimselerin yaklaşımlarının, memleket düşmanlığına tekabül ettiği bir kez daha tebarüz ediyordu.

Fransa medyası ve muhalefeti ülkeyi topyekun sarsan hadise karşısında, klasik tabirle, “birlik ve beraberlik” içerisinde oldu, malumunuz.

Hiçbirinin aklına bu hadiseden hareketle, Cumhurbaşkanına hakaret etmek yahut devleti katliam yapmakla suçlamak gelmedi.

Oysa, yemek içmek dahil her konuda “Batıyı” referans alan bizdeki medya ve muhalif güruh, bundan çok kısa bir zaman önce Ankara’daki meşum katliam sonrasında ahlâksızlığın üzerine tüy dikecek denli düşmanca bir tutum sergilemişlerdi.

Cumhurbaşkanına hakaretlerden tutun da devleti katil ilan eden sözde siyasilere varıncaya kadar, geniş bir yelpazeye yayılan düşmanca tutumlara tanıklık etmiştik hep birlikte.

Oysa bizde olanın tam tersi yaşandı Fransa’da.

Hiç kimse, derhal ilan edilen “olağanüstü hal” için tek kelime etmedi. Bilakis sonrasında olağanüstü halin 3 ay uzatılmasını destekledi.

Ve yine hiç kimse vahşet görüntüsü veya fotoğraflarının yayınlanma yasağına ve sosyal medyanın bu yasak kapsamında yavaşlatılmasına ses çıkarmadı.

Olması gereken yapılıyordu zira…

Toplumsal bir felaket olarak nitelendirilebilecek böylesine dehşetengiz hadislerde, toplumu infiale yahut karamsarlığa sevk edecek hiçbir yayıma ve söyleme izin verilemez ve doğru olanı budur!

Ama bizde hiç de öyle olmamıştı.

Hatırlıyoruz değil mi?

Yukarıda bahsini ettiğimiz ibretamiz tıynetsizliğin her biri yaşandı bu memlekette.

Bu ibretlik yayım ve iddiaların altında imzası olanlar, Fransa saldırısı sonrasında, bir yolunu bulup yine Cumhurbaşkanına ve hükümete salvolar savurdular ki, aklın, insafın, vicdanın ve ahlâkın topyekun “sukut ettiği” bir durumdu bu.

Kinleri, nefretleri ve öfkeleri öylesine zıvanadan çıkmalarına neden olmuştu ki, içinde yaşadıkları toplumun dini değerlerine en ağır hakaretleri yapmaktan ve ülkenin itibarını yerle bir edecek bir tavır takınmaktan çekinmediler.

Bana öyle geliyor ki, gelecek nesiller bu yaşananlara asla inanmayacak zira ihanetin boyutu; “hadi canım sen de” dedirtecek kadar korkunç!