İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan savaş suçlarının cezalandırılması için ad hoc olarak kurulan Nürnberg ve Tokyo Uluslararası Askerî Ceza Mahkemeleriyle, Eski Yugoslavya ve Ruanda için yine ad hoc olarak kurulan Uluslararası Ceza Mahkemelerinden sonra bu gibi suçların cezalandırılması maksadıyla daimî bir uluslararası mahkeme kurulmasına karar verilmiştir.
İnsanlığın maruz kaldığı; savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarını soruşturmak ve bu suçların sorumlularını yargılamak maksadıyla 2002 yılında Roma Statüsü olarak isimlendirilen anlaşmaya istinaden Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) kurulmuştur.
Mahkemenin yargı yetkisi, 1 Temmuz 2002 tarihinden sonra işlenen; savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarıyla sınırlandırılmış olup, yargılama faaliyetleri 11 Mart 2003 tarihi itibarıyla başlamıştır.
Mahkemenin yargılama yapabilmesi için suçun işlendiği ülkenin veya taraflardan herhangi birisinin Roma Statüsü’ne tabi olması gerekmektedir. Bunun yanı sıra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de gerekli gördüğü durumlarda mahkemeye yargılama için talepte bulunabilmektedir.
UCM bugüne kadar; Uganda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Orta Afrika Cumhuriyeti, Sudan, Kenya, Libya, Fildişi Sahili, Mali, Güney Afrika Cumhuriyeti, Côte d'Ivoire, Burunei, Bangladeş, Filipinler ve Venezuela gibi çoğunluğu Afrika, Güney Amerika ve Asya ülkelerinden yapılan başvurular için soruşturma başlatmış ve aralarında bazı ülkelerin devlet başkanları, başbakanları veya askerlerinin yer aldığı kişiler için tutuklama kararları çıkartmıştır.
Yukarıda sayılanların dışında; Filistin, Afganistan, Ukrayna ve Gürcistan’da işlenen suçlar da mahkemeye intikal etmiş olup, şimdiye kadar Ukrayna dosyası haricinde somut bir ilerleme kaydedilememiştir.
Bendeniz mahkemenin 5 Şubat 2021 tarihli ve ICC-01/18 sayılı “işgal altındaki Filistin topraklarında yargı yetkisi olduğuna dair” kararından itibaren UCM’yi ve icraatlarını yakından takip etmekteyim. Çünkü o dönem mahkemenin savcısı olan Ganalı hukukçu Fatou Bensouda, Filistin’de işlenen suçlara dair soruşturma başlatmış ve İsrail’in ifadesine başvurmuştu. Ancak İsrail Roma Statüsü’nün tarafı olmadığı gerekçesiyle savunma yapmaktan imtina etmişti.
Bensouda, ABD askerleri ve istihbarat birimlerinin Afganistan’da işlediği suçlar için de Mart 2020’de bir soruşturma başlatmıştı. Ancak ABD de Roma Statüsü’nün tarafı olmadığı gerekçesiyle savunma yapmadığı gibi mahkemeyle iş birliği yapmayacağını da açıklamıştır. Bununla yetinmeyen ABD yönetimi, 2002 tarihli Amerikan Askerî Personelini Koruma Yasası’nı gerekçe göstererek, ABD ve müttefiklerine yönelik soruşturma başlatan UCM savcısı ve ekibinin ABD’ye girişini engellemiş ve bazı ekonomik yaptırımlar uygulamıştır.
Tüm bu engellemelere ve tehditlere rağmen UCM’deki Filistin ve Afganistan dosyalarında az da olsa ilerleme kaydedilip muhtemel bir ara karar beklenirken, Haziran 2021’de yaşanan bir görev değişikliği mahkemenin özellikle Afganistan ve Filistin davalarındaki pozisyonunu değiştirmiştir.
Görev süresi dolan Bensouda’nın yerine İngiltere’nin adayı olan Karim Ahmad Khan yeni savcı olarak seçilmiş ve Khan’ın ilk icraatı, Afganistan dosyasındaki önceliğinin ABD askerlerini suçlamak olmadığını açıklamak olmuştur. Bunun yerine Afganistan’da işlenen suçlar için DAEŞ Horasan’a yoğunlaşacağını ifade eden Khan, kurumun kaynaklarını boşa harcamamak için böyle bir değişikliğe gitmek zorunda kaldıklarını itiraf etmek durumunda kalmıştır.
Savcı değişikliğinden sonra mahkemenin sergilediği bu çelişkili tutum, UCM’nin kuruluş felsefesi ve gayesinden uzaklaşıp bazı ülkelerin güdümüne girerek, bağımsızlığını ve tarafsızlığını kaybettiğini düşünmemize sebep olmuştur.
Son dönemde yaşanan bir gelişme bize bunun sadece bir hissiyattan ibaret olmadığını bilakis UCM’nin artık sadece Batılı ülkelerin çıkarları doğrultusunda karar alan bir organa dönüştüğünü göstermiştir.
Zira yıllardır Amerikan askerlerinin Afganistan’da ve İsrail askerlerinin de Filistin’de işlediği suçlar için hiçbir yaptırıma başvurmayan UCM, mevzubahis Ukrayna olduğunda bir yılda gerekli soruşturmayı tamamlayarak, “Ukraynalı çocukların işgal altındaki Ukrayna topraklarından Rusya’ya sınır dışı edilmeleri ve nakledilmeleri” sebebiyle Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Rusya Çocuk Hakları Komiseri Maria Lvova-Belova hakkında tutuklama kararı çıkartmıştır.
Bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için altını özellikle çizmek isterim ki benim itirazım Putin hakkında verilen tutuklama kararına değildir. Aksine ortada insanlığa karşı işlenmiş bir suç var ise fail kim olursa olsun benzer şekilde muamele edilmesini yeğlerim.
Ancak bir tarafta; sözde ABD’nin terörle mücadelesi kapsamında savaş suçlarına maruz kalan binlerce Afganistanlı ile İsrail’in işgal politikası kapsamında savaş suçlarına ve insanlığa karşı işlenen suçlara muhatap olan binlerce Filistinli dururken ve bu suçların müsebbiplerine yönelik herhangi bir yaptırım uygulanmazken, Ukrayna’da devam eden savaş nedeniyle üstelik de ABD tarafından verildiği ileri sürülen istihbarata ve kanıtlara dayanılarak hüküm verilmesini adil bulmadığımı belirtmek durumundayım.
UCM gibi savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarını soruşturmakla görevli bir kurumun, soruşturma ve yargılama evreleri boyunca bağımsız ve tarafsız olması, nihayetinde de uluslararası kamuoyunun vicdanını sızlatmayacak adil kararlar vermesi beklenmektedir.
Bununla birlikte, verilen kararlar kadar verilmeyen kararlar da mahkemenin itibarını ve güvenirliğini zedeleme potansiyeli taşımaktadır.
Dolayısıyla buradan UCM’ye çağrım, başta Afganistan ve Filistin dosyaları olmak üzere insanlığa karşı işlenen bütün suçlar için gerekli soruşturmaları ivedilikle tamamlayarak sorumlular hakkında gerekli yasal işlemleri, ivedilikle yapmalarıdır. Keza Ukrayna’daki çocuklar için gösterilen hassasiyetin diğer çocuklar için de gösterilmemesi en büyük insanlık suçu olacaktır.
Zira daha bağımsız, tarafsız ve adil bir “Uluslararası Ceza Mahkemesi” hepimizin hakkıdır.