Derin tarihi birikimi ve kültürel zenginliği olan Türkiye, pek çok darbe ve işgal girişimi tecrübesinden geçti.
Haçlı Şövalyeleri ülkemiz üzerinde sayısız plan ve projeleri denedi, denenmeye de devam edecek.
Batısı tüm Avrupa ülkelerine, Doğusu uzak doğuya, Güneyi Afrika’ya ve OrtaDoğu’ya, Kuzeyi Ukrayna ve Rusya’ya bakan coğrafyamızın köprü konumunda olması itibariyle jeopolitik yapısı tüm emperyalist ülkelerin gözlerini üzerimize dikmesine neden oluyor.
Her yol onlara mubah… İsteklerine erişmek için illegal yöntemleri kitabına uydurup her türlü taarruzda bulunma haklarını saklı tutuyorlar.
Türkiye’nin son dönemlerle komşu ülkelerin sorunlarına yönelik çözüm üreten etkin konumlu bir ülke olması, Karadeniz’de Fatih sondaj gemisinin, Doğu Akdeniz’de Barbaros, Yavuz sondaj ve sismik tarama yapan gemilerimizin arzı endam edişi, pandemi süresince ki, yaklaşık 7 aylık bir süreci başarılı biçimde yönetmesi, Avrupa ülkeleri dahil 93 ülkeye tıbbi yardım göndermesi, sivil savunmada yerli ve milli silahların üretimi okyanus ötesinde ABD’yi, Avrupa ülkelerini, İsrail’i, Birleşik Arap Emirlikleri’ni, Mısır’ı hayli rahatsız ediyor.
Ülkemizin prangaları kırdığı, üzerindeki ipotekleri bir bir kararlılıkla kaldırdığı şu son 10 yıllık süreç emperyalist ve Siyonistleri ve işbirlikçilerini çileden çıkarıyor. Çünkü Türkiye büyüyor!
Durdurulamaz biçimde başarıdan başarıya imza atan Türkiye’yi şimdilerde başka çıkar yol bulamadıklarından Dolar ve Euro üzerinden kurguladıkları oyunu servis ederek ekonomik kriz planlarıyla tehdit ediyorlar. Ancak kriz yönetiminde hayli başarılı olan Türkiye’nin bu illegal planında üstesinden geleceğini adları gibi biliyorlar.
Görüldüğü gibi, dünya siyasetinden verdiğimiz şu birkaç örnek dahi ülkemiz üzerine kurgulanan her planın aslında ne kadar kıymetli konumda bir vatana sahip olduğumuzun ve ne kadar güçlü ve dirayetli bir varlık sergilediğimizin ispatını sunuyor bizlere.
En yakın tarihte şahidi olduğumuz 15 Temmuz işgal girişimi Siyonist ve emperyalistlerin ülkemiz üzerindeki iştahlarının en kavi ispatı. Fakat işgallerden daha tehlikeli olan ve yüzyıla yayılmış Haçlı projeleri soyut projeleri ve Türk gençliğinin kültürel zehirlemeye maruz bırakılışı çok daha tehlikeli.
Her geçen gün, inancından, ahlaki değerlerinden, öz kimliğinden tavize sürüklenen bir toplum haline getirilmeye çalışıldığımız aleni ortada. Fakat ne hikmetse, bu durumdan pek azımız rahatsız. Eğer cemi cümlemiz rahatız olsa idik, camilerimiz boş, yoksulumuz çok, yılbaşı kutlamaları bu kadar tutkulu olmazdı.
Ama oldu. Direk işgale yeltenemeyen, korkak ama hilekar Siyonist zekalar ülkemizin en kavi değerlerini değiştirip dönüştürmek için her türlü imkan ve kanalı kullandı, kullanmaya devam ediyorlar.
Markaların pompalanması, dizlerde bizim genel kültürümüze aykırı temaların işlenmesi ve her türlü yaşam alanımıza Hıristiyanlık ve Yahudilik sembollerinin, motiflerinin yerleştirilmesi ile sessiz sedasız içimize, kalbimize, zihnimize sızıyorlar.
Bugün dokuzuncusu neşredilen “Dikkat! Sembollerle kuşatılıyor, hızla işgal ediliyoruz” yazı serisinde tüm bunlara dikkat çekmeye çalıştım. Önümüzdeki hafta son bölümü neşredeceğimiz bu yazı dizinde devlet büyüklerimizin dikkatini hep birlikte çekelim diliyorum. Söylemekle yetinen, yetinemediğinde söylenen olmak yerine, söylediğimizin ardında durup eyleme, çözüme, harekete geçecek bir birliktelik içinde olalım ve sorun olarak gördüğümüz her alanda devletimizden talepte bulunalım.
Her hafta belli alanlara işaret etmeye çalıştığım bu yazı dizisinin tamamının yeniden okunmasını arzu ederim. Ki, bu sessiz işgallere akli ve kalbi refleks geliştirebilmek için aynı açıdan bakanların sayısının artması gerekliliğine inanıyorum.
Haftaya yazı dizimizin son bölümünde buluşmayı umuyorum…
Birlikte görmek, birlikte çözüm üretmek, birlikte yürümek için…