Gündem

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Zulme karşı kimseden çekinmeden sesimizi yükselttik

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Millet olarak tarih boyunca dünyanın neresinde bir zulüm varsa kimseden çekinmeden sesimizi yükselttik, tavrımızı ortaya koyduk" dedi.

Abone Ol

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Kongre Merkezi'nde "Dünya İnsan Hakları Günü Kardeşliğin Yüzü Programı"nda konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İnsan Hakları Günü'nde Türkiye'nin tarih boyunca mazlumlara kapı açtığını ve bu duruşunu sürdüreceğini belirtti. Filistin'den Suriye'ye kadar kardeşlik mesajları veren Erdoğan, insan hakları ihlallerine dikkat çekerek "İlan edildiği dönemde insanlığın geleceği adına büyük umutlar vaat eden beyanname ne yazık ki zamanla örselenmiş, içi boşaltılmış, özellikle gücü elinde tutan devletler tarafından kadük bırakılmıştır. Bunun en çarpıcı ve acı örnekleri bizim gönül coğrafyamızda yaşanmıştır." dedi. İnsan haklarının siyasallaştırılmasını eleştirerek, Türkiye'nin mazluma kimlik sormadan yardım ettiğini vurguladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti;

Aziz milletim, kıymetli yol ve dava arkadaşlarım; sevgili çocuklarımız, saygıdeğer misafirler sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum.

Öncelikle sergiledikleri bu güzel performans için yavrularımızı tebrik ediyor gözlerinden öpüyor, tüm yavrularımıza rabbimden güzel ömürler niyaz ediyorum.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabulünün 76. yıl dönümü münasebetiyle düzenlenen Kardeşliğin Yüzü programında siz değerli kardeşlerimle bir arada olmanın bahtiyarlığı içindeyim. Bu anlamlı programı tertip eden AK Parti İnsan Hakları Başkanlığımıza teşekkür ediyor, organizasyonda emeği geçen her bir kardeşimi yürekten kutluyorum. Rabbim emeklerini zayi etmesin. Aşklarını, heyecanlarını, milletimize olan sevdalarını daim eylesin diyorum.

Kardeşliğin Yüzü programının ülkemiz, milletimiz, gönül coğrafyamız ve dünyanın dört bir yanındaki tüm kardeşlerimiz için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah'tan temenni ediyorum. Bölgemizde ve dünyanın farklı köşelerinde ümidini Türkiye'ye bağlamış, kaderini milletimizin istikbaliyle birleştirmiş kardeşlerime de selamlarımı gönderiyorum. Bilhassa Gazze'de ve işgal edilmiş Filistin topraklarında hayat ve haysiyet mücadelesi veren kardeşlerimi kemal-i hürmetle selamlıyor, buradan kendilerine milletimizin ve partimizin dayanışma mesajlarını yolluyorum. Aynı şekilde 61 yıllık zulmün, tetişin, istibdadın ve baskının ardından özgürlüklerine kavuşan Suriyeli kardeşlerimize, Suriye'nin kahraman ve fedakar halkına da selam, sevgi ve en derin muhabbetlerimi iletiyorum.

BM İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ'NİN KABULÜNÜN 76. YIL DÖNÜMÜ

Biliyorsunuz dün Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabulünün 76. yıl dönümüydü. Her yıl 10 Aralık'ta kutlanan Dünya İnsan Hakları Günü'nün mağdur ve mazlum coğrafyalarda yaşayan kardeşlerimiz başta olmak üzere ülkemiz ve tüm insanlık için hayırlar getirmesini diliyorum. İnsan hakları evrensel beyannamesinin kabul edilişinin üzerinden dün itibarıyla 76 sene geçti. Beyanname dünyada en çok referans verilen ama içeriğinin uygulanması noktasında aynı hassasiyetin gösterilmediği bir belgedir. 30 maddeden oluşan bu önemli belgenin ilk maddesinde bütün insanların özgür olduğu, insanlık ailesinin tüm üyelerinin hak ve haysiyet bakımından eşit olduğu ifade ediliyor. İlan edildiği dönemde insanlığın geleceği adına büyük umutlar vaat eden beyanname ne yazık ki zamanla örselenmiş, içi boşaltılmış, özellikle gücü elinde tutan devletler tarafından kadük bırakılmıştır. Bunun en çarpıcı ve acı örnekleri bizim gönül coğrafyamızda yaşanmıştır.

"SURİYELİ KARDEŞLERİMİZ ARTIK ÖZGÜR"

61 yıllık zulmün, baskının ardından özgürlüklerine kavuşan Suriyeli kardeşlerimize, Suriye'nin kahraman halkına da en derin muhabbetlerimi iletiyorum. Her yıl 10 Aralık'ta kutlanan insan hakları günün mağdur kardeşlerimiz ve tüm insanlık için hayırlar getirmesini diliyorum. Beyanname dünyada en çok referans verilen ama içeriğin uygulanmasında aynı hassasiyetin gösterilmeyen belgedir.

İlan edildiği dönemde insanlık için büyük umut edilen beyanname örselenmiş, gücü elinde tutan devletler tarafından kadük bırakılmıştır. En acı örneği bizim gönül coğrafyamızda yaşandı.

"SIRF BÖLÜCÜ TERÖRE BOYUN EĞMEDİĞİ İÇİN İŞKENCEYLE KATLEDİLEN NİCE İNSANIMIZ OLDU"

Beyanname 1948 yılında kabul edildi. Bu tarih aynı zamanda İsrail'in Filistin'de terör estirmeye başlamasının da miladı olmuştur. O günden beri İsrail, Filistin halkının topraklarını gasp etmeye, işgal etmeye, bu toprakların asıl sahiplerini sürgün etmeye devam ediyor. Belgenin kabulü sadece İsrail'in hukuk tanımazlığına değil, Balkanlardaki soydaşlarımızın zorunlu göçlere tabi tutulmasına, baskı ve asimilasyon politikalarına maruz bırakılmasına da mani olamadı. Srebrenitsa'dan 800 bin insanın hayatını kaybettiği Ruanda soykırıma kadar farklı bölgelerde çok ağır insan hakları ihlallerine şahitlik ettik. Hocalı'da kardeşlerimiz can verirken, Irak ve Afganistan işgal edilirken, Ebu Gureyb'de insanlar işkenceden geçirilirken aynen bugün olduğu gibi. Komşumuz Suriye'de tarihin en vahşi zulümleri yaşanırken, beyanneme göz göre göre ayaklar altına alınırken lafa gelince insan hakları ve demokrasi havarisi kesilenlerden hiçbir ses duyulmadı. Aynı çifte standartla ülkemizle ilgili hususlarda defalarca biz de karşılaştık. Bölücü örgütün terör eylemlerinde çoğu sivil binlerce vatan evladını şehit verdik. Sırf bölücü teröre boyun eğmediği için işkenceyle katledilen nice insanımız oldu.

Aynı şekilde 15 Temmuz gecesi 252 insanımız FETÖ'cü hainler tarafından kalleşçe, alçakça şehit edildi. Ama tüm bu süreçlerde eleştiri okları ülkemize yönelirken masumları katleden caniler batılı ülkeler tarafından kollandı, baş tacı yapıldı. 

"KAPIMIZA GELENE TÜRK MÜSÜN ARAP MISIN KÜRT MÜSÜN DİYE SORMADIK"

Türkiye asırlardır mazlumlara eman yurdu olmuş müşfik ve merhametli bir ülkedir. Kapımıza gelene Türk müsün Arap mısın Kürt müsün diye sormadık. Bizden yardım dileyene Müslüman mısın Yahudi misin Hristiyan mısın diye sormadık. Türkiye'ye sığınana sen beyaz mısın siyah mısın diye sormadık. İhtiyaç sahiplerinin kimliğine bakmadan inancına aldırmadan sadece ülkemizin değil gönül dünyamızın kapılarını da ardına kadar biz açtık. Hem Gazze mezaliminde hem de Suriye krizinde kardeşlerimizi asla yalnız bırakmadık.

"SURİYE MESELESİNDE DURDUĞUMUZ YER BELLİ"

Filistin'e en fazla destek sağlayan ülkelerdeniz. İsrail hükümetine en net tepkiyi veren ülke yine Türkiye'dir. Ülke ve millet olarak insanlık sınavını başarıyla verdiğimiz yerlerin başında komşumuz Suriye geliyor. İlk günden beri bu meselede durduğumuz yer bellidir. Tutumumuz bellidir. Söz ve eylemlerimiz apaçık ortadadır. Türkiye, Suriye krizine daima vicdan odaklı yaklaşmıştır. Komşuluğumuzun gereği neyse zor dönemde bunu yapmaya gayret ettik. Suriyeli muhacirleri ensar ruhuyla en güzel şekilde misafir ettik. Biz ensarız dedik. Dolayısıyla bir muhacir neyi yapıyorsa işte biz bunu yapmaya mecburuz. Sizi kovacağız diyen bu ülkedeki ana muhalefete rağmen dedik. Elbette bu süreci zehirlemek isteyenler de oldu. CHP'nin eski genel başkanı Nazivari ırkçı söylemlerle milletimizi galeyana getirmeye gayret ederken ailelerini bir gecede terk etmek zorunda kalan mazlumlara vicdansızca saldırdılar. Bu garibanları hedef haline getirmekten utanmadılar. Sonuçta vicdan kazandı, insanlık kazandı, merhamet kazandı, dayanışma kazandı, yüce gönüllü olmak kazandı. 

"CHP'NİN ŞAM'DAKİ MÜTTEFİKLERİNİ KAYBETMENİN KUYRUK ACISIYLA MÜLTECİ DÜŞMANLIĞINI KÖPÜRTMESİ UTANÇ VESİKASIDIR"

Sednaya Hapishanesi gibi işkence ve ölüm merkezlerine baktığımızda nasıl vahim bir felaketin eşiğinden dönüldüğü bugün çok daha iyi anlaşıldı. Eli kanlı Baas rejiminin sona ermesiyle Suriye'de huzura ve güvenliğe giden yolun kapıları açılmıştır. Suriye'de barış ortamı kök saldıkça gönüllü geri dönüşlerin sayısı da zamanla artacaktır. Şimdi CHP'nin ve bazı faşist grupların bu olumlu iklimi de sabote etmeye çalıştıklarını görüyorum. CHP'nin Şam'daki müttefiklerini kaybetmenin kuyruk acısıyla mülteci düşmanlığını köpürtmesi bu siyasi parti adına bir utanç vesikasıdır. Ülke ülke dolaşarak Türkiye'yi yabancılara şikayet ettiler. Bize bühtan eden CHP ve yandaşlarına tavsiyem, diktatör kime denir görmek istiyorlarsa Suriye'den gelen hapishane görüntülerini seyretsin. Diktatörün ne olduğunu öğrenmek istiyorlarsa Baas rejiminin günah galerisine bir baksınlar. CHP ve ortakları ne yaparsa yapsın biz gönüllü geri dönüşleri de inşallah vakarla yöneteceğiz. Eminim siz de gururla takip ediyorsunuz.

"İNSAN HAKLARI GÜNÜMÜZDE SİYASALLAŞTIRILMIŞ BİR KAVRAMDIR"

İnsan hakları günümüzde siyasallaştırılmış bir kavramdır. Çoğu zaman siyaset mühendisliği projelerinde araç olarak kullanılmakta. Sadece dünyanın belli bölgelerinde uygulanan imtiyazlı haklar olarak algılanıyor. İşin özünde renk köken ve inanç üzerinden daraltılmış bir insan hakları tanımı yapılıyor.

İnsan haklarına riayette gerilemenin temel nedeni sınıfsal riyakar politikalardır. Biz insanı yaşat ki devlet yaşasın tasavvur sahibi milletiz. Millet olarak tarih boyunca nerede zulüm varsa kimseden çekinmeden sesimizi yükseltip tavrımızı ortaya koyduk. Musevilere kapısını açıp hayatlarını kurtaran bizdik.

İkinci cihan harbinde nazi vahşetinden kaçan farklı milletlere kapısını açan biz olduk. Kuzey Irak'taki Kürt kardeşlerimizi katliam pençesinden kurtaran yine biz olduk. Bir gecede Suriye'den yüz binlerce Kürt'ü ülkemize kabul eden bizim hükümetimizdir.

"BİZ ZULÜM VARSA KİMSEDEN ÇEKİNMEDEN SESİMİZİ YÜKSELTTİK"

Biz insanı yaşat ki devlet yaşasın diyen bir tasavvur sahibiyiz. 7 asır önce devletimizin kurucularına yapılan bu tavsiye devlet ve toplum hayatında yüzyıllardır milletimize rehberlik ediyor. Yine bundan beslenen bir diğer önemli umdemiz mazluma kimlik sorulmaz prensibidir. Millet olarak tarih boyunca dünyanın neresinde bir zulüm varsa kimseden çekinmeden sesimizi yükselttik, tavrımızı ortaya koyduk. 5 asır önce Engizisyon zulmüne maruz kalan Museviler'e kapısını açarak hayatlarını kurtaran bizdik. 19. yüzyılda Polonyalı mültecilere "Tacımı veririm, tahtımı veririm. Fakat devletime sığınanları asla geri vermem" diyerek sahip çıkan bizim Sultanlarımızdı. İkinci Cihan Harbi'nde Nazi vahşetinden kaçan farklı milletlere kapısını açan yine biz olduk. Birinci Körfez Savaşı'nda Kuzey Irak'taki Kürt kardeşlerimizi katliamın pençesinden kurtaran yine biz olduk. Ayn-el Arap'a DEAŞ'lı caniler caniler saldırdığında bir gecede yüz binlerce Suriyeli Kürdü ülkesine kabul eden yine Türkiye, bizim hükümetimizdi. Benzer olayların tarihimizde sayısız örneği bulunuyor.

Burada şunu büyük bir gururla ifade etmek isterim. Türkiye asırlardır mazlumlara eman yurdu olmuş, müşfik ve merhametli bir ülkedir. Milletimiz de ali cenap bir millettir. Kapımıza gelene Türk müsün, Arap mısın, Kürt mübsün diye sormadık. Bizden yardım dileyene Müslüman mısın, Hristiyan mısın, Yahudi misin diye sormadık. 

ORTAK NOKTALARIMIZA ODAKLANMALIYIZ

İç cephemizi güçlendirmeyi amaçlayan hamlelerin arkasında Türkiye'yi tehlikelerden uzak tutma arzumuz vardır. Milletçe farklılıklara değil, ortak noktalarımıza odaklanmalıyız. Görüş ayrılıklarımızı, mezhep farklılıklarımızı geri plana itip aynı hedef ve değerler etrafında kenetlenmeliyiz. Birbirimize düşersek etrafımızda dolaşan çakallara av oluruz.