Çözüm Masası

Abone Ol

Türkiye’nin son yıllarının en önemli gelişmesi Çözüm Süreci. Önce Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi, ardından Demokratik Açılım adını verdiğimiz sürecin mimarı ise elbette 2005 yılında Diyarbakır’da tarihi bir konuşma yaparak bu süreci başlatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.

Diyarbakır’da yaptığı konuşmada Erdoğan, “İlla her soruna bir ad koymak da gerekmez. Çünkü sorunlar hepimizindir. Ama illa ‘Ad koyalım’ diyorsanız Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorudur. Benim de sorunumdur” ifadelerini kullanmıştı. Büyük devlet ve güçlü bir millet olmanın ancak kendisiyle yüzleşerek, hatalarını ve günahlarını masaya yatırarak geleceğe yürüme güveniyle mümkün olabileceğini dile getiren Erdoğan, ‘geçmişle yüzleşerek geleceğe yürürken geçmişin davaları ile geleceğin ipotek altına alınamayacağını’ söylemişti.

O günden bugüne çok şey değişti. Kürt sorunu diyerek başladık evvela ve sorunları, çözümleri konuşur olduk. Her farklı düşünce bu tartışmada zemin buldu, herkes düşüncesini açık açık dile getirdi. Artık bu işin hayata geçirilme süreci başladı. Asıl zor olan bu süreçte, bir iki yol kazasının olmasını, üslup ve yöntem konusundaki tartışmaların hiç de önemli olmadığını biliyoruz. Önemli olan iradedir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümeti bu iradeyi zaten 10 yıl önce açık açık ortaya koymuştur.

Süreçle ilgili gelinen noktada, Cumhurbaşkanı Erdoğan bir süre önce ‘İzleme heyetine olumlu bakmıyorum’ demişti ve tartışmaları başlatmıştı. Bunu manşete taşıyan gazetelerin ‘ateşe körükle’ gitme hali de tartışmayı büyütmüş, ancak daha sonraki temaslar ve AK Parti’den gelen açıklamalarla durum normale dönmüştü.

Şimdi ikinci bir açıklamayla daha karşı karşıyayız. Bu defa sözler daha ağır:

“Artık ‘Kürt sorunu var’ deme kayrımcılıktır. Çözüm Süreci’nde karşı karşıya oturulan bir masa yok. Bu, devletin çöküşü demektir. Çözüm Süreci’nde taraf yoktur, devlet vardır.”

Şimdi bunun asıl okumamız gerekiyor, sürecin sonu mu? Elbette değil. Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem hükümetin ileri gelen aktörleri hem de süreçteki tüm taraflar biliyor ki artık geri dönüş yok. Kimse bu sorumluluğu, bu vebali, bu saatten sonra üzerine alamaz. Nerede bir tıkanıklık, nerede bir sorun varsa, müzakere edilerek aşılır. Bu iradeyi ortaya koyan güç, bunu yapmaya da muktedir.

Konunun ikinci bir ayağı ise HDP’li Sırrı Süreyya Önder’in açıklamaları. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘devletin çöktüğü anlamına gelir” sözleriyle konu ettiği çözüm masası için “O masa üç ay önce kurulmuştu” diyen Önder, “Tarihi Dolmabahçe Mutabakatı da bu masada sağlandı. Bu masanın adı ‘Barış ve Demokratik Çözüm Masası’dır. Bu masa Ortadoğu’da sistemler teker teker çökerken ülkemizin birliğini, demokrasisini ve geleceğini teminat altına almaya dönük en önemli demokratik hamlelerdendi” ifadelerini kullandı.

Süreçte illegal yöntemlerin de kullanıldığı tezini de doğrulayan Önder, üç kez illegal yol ve yöntemlere başvurduklarını ve hangi noktalarda tıkanıklık yaşandığını açıklayacaklarını aktardı. Açıklamaları merakla bekliyoruz.

Biliyoruz, hiçbir uzlaşamamanın karşılığı ilelebet çözümsüzlük değildir. Ve umuyoruz Türkiye’nin en büyük ve en önemli projesi hiçbir şekilde kesintiye uğramaz.