Hiç unutmam; aylık edebiyat dergisi Atlılar’da, haftalık Gerçek Hayat dergisi ile ilgili ufacık bir reklâm yayınlanmıştı. Küçük bir kare içerisinde şunlar yazıyordu; Hakan Albayrak ve Gökhan Özcan’ın çalıştırdığı siyahî boksör; Gerçek Hayat… Bir dergi için, hele de Hakan Albayrak ve Gökhan Özcan’ın el birliği ile çıkardığı bir dergi için yapılabilecek en harika tanımlamaydı bu… Bu, burada bir dursun… (Tam da burada, İsmail Kılıçarslan’a selamlarımızı iletelim…)
Lise yıllarında fanzin tarzında fotokopi ile çoğaltılıp el altından dağıtılan “Değirmen” adında bir dergi çıkarmış, üniversite yıllarında da “alfabe” isminde 8 sayfalık bir dergi yayımlamış dergi aşığı bir “okuryazar” olarak, yeni çıkan her dergi, bende tarifsiz bir heyecan uyandırır. Klişeleşmesine rağmen Cemil Meriç’in “Dergiler hür tefekkürün kaleleridir” sözünü sever, kalbimin üstünde taşırım. Asık suratlı, takım elbiseli, sizli bizli konuşan, mizaha bulaşmayan, ciddiyeti elden bırakmayan edebiyat dergilerine saygımız sonsuzdur. Bunun yanında kendi halinde takılan, arıza çıkarmak için ortam kollayan, senli benli konuşmaya hazır, farklı bir havası ve tavrı olan dergilere de sevgimiz akar gider…
Büyük Doğu’dan Diriliş’e, Edebiyat’tan Mavera’ya Kayıtlar’a, Yönelişler’e nice dergilerimiz oldu bizim. Şimdilerde bu dergilerin yolundan giden Dergâh’tan İtibar’a, Yedi İklim’den Fayrap’a, Post Öykü’ye kadar güzel dergilerimiz var bizim. Hepsinin emeğine, inadına, heyecanına şahidiz… Bu dergiler, has edebiyatın nefes alıp verdiği, şiirin, öykünün, eleştirinin, denemenin nabzının attığı, edebiyat camiasına yeni isimlerin kazandırıldığı mevziler olarak, büyük bir görevi ifa ediyorlar. Bu kulvarda sol/ Kemalist kesime karşı İslamcıların yayın ağırlığı fazlasıyla hissediliyor. Bu güzel bir durum…
Ancak, 90’larda “Öküz” dergisi ile açılan farklı bir kulvar da oluşmaya başladı. “Gazete kâğıdına basılan kültür dergiciliği” olarak isimlendirdiğim ve önemsediğim bu dergiler, özellikle gençlerin ilgisine mazhar olup, bir anlamda onları tavlamak için çıkıyor. Bu kulvarın dergileri arasında şimdiler Ot, Kafa, Fil gibi sol/ Kemalist yayın anlayışına sahip dergiler arz-ı endam ediyor. Baştan aşağı Gezi güzellemesi, Nazım Hikmet, Can Yücel, Yılmaz Güney gibi sembol isimlerin bıktırasıya işlenmesi, Erdoğan/ AK Parti nefreti ile malul kültürel yazılara yer verilmesinden ibaret olan bu dergilerin yanına ne zamandır bizden bir dergi koyamamıştık. Eylül ve Ekim ayı bereketiyle geldi. Önce CF şimdi de Cins, çıktı sahneye. Her iki dergiyi de çıkaran isimler, aşina olduğumuz, keşke daha çok yazsalar da okusak dediğimiz kalem erbabı kişiler. Her iki dergi de büyük bir boşluğu dolduracak inşallah…
Cins’in Genel Yayın Yönetmeni İsmail Kılıçarslan, neden çıktıklarını; “Bizim en büyük kavga alanımız ve derginin başat fikirlerinden biri, Türkiye’de Kemalist beyazların oluşturduğu kültürel iktidarla mücadele etmek. Diğer taraftan birinci sınıf kültür ürünlerini, edebiyatı, düşünceyi de insanlara aktarmak…” sözleri ile anlatıyor. Esaslı ve özlediğimiz sözler bunlar.
Hatırlar mısınız bir zamanlar Ülke Tv’de “Meksika Sınırı” diye harika bir program yayınlanırdı. Cins, işte onun dergileşmiş hali gibi geldi bana. Uzun ömürlü ve hakikat üzere olur inşallah…