CHP’ye göre kimin öteki olduğunu anlamak için CHP’nin tarihî hafızası hakkında bilgi sahibi olmak gerekiyor.
Kendi varlığı, hedefleri ve ideolojisi dışında herkese kapalı ve herkes ona göre ötekidir o hafızada.
Dünyanın en önemli Fransız etik felsefecisi Emmanuel Levinas’ın “öteki” için yaptığı o çarpıcı hatta merhametin sınırlarını zorlayan tanımlamasıyla, CHP’nin ötekisine bakışı arasında çok derin bağlar vardır.
Ne diyordu Levinas güçlünün dili üzerinden: “Öteki beni zayıflığıyla yönetir, gücüyle değil; bana emir vermeyerek emir verir.”
Yani yok etmem için beni kışkırtır kendine karşı.
Evet, aslında güçlüler zayıfları bir tehdit olarak görürler.
Onların zayıflığı kendileri için bir güvenlik tehdididir neticede.
CHP de tarihi boyunca kendisini hep seçkin ve üstün görmüş, kendisi dışındaki kitleleri ise hep kendi yaşam tarzı ve hâkim kılmak istediği ideolojisi için bir tehdit olarak algılamıştır.
Ötekini, “Önce ehlileştir, olmuyorsa ve gerekirse yok et” temel stratejidir.
İstiklal Mahkemelerini, Umumi Müfettişlikleri iyi inceleyenler, bütün bu kodların izini sürebilirler.
Öyle ki, bu tehdit unsuru olan kitleler, mutlaka her türlü şiddete maruz bırakılarak hapsedilmeli, gerekirse yok edilerek bertaraf edilmeliydiler.
İnönü’ye atfedilen; “Halk plajlara hücum etti vatandaş denize giremedi” ayrışmasındaki kadar keskin çizgilerle ayrışan taraflardan vatandaş, her hakka sahip olması gereken CHP’liyi, halk ise CHP’ye mutlak itaatliyi temsil ediyor.
Hizmetkâr olan halkın, halinden yakınmaya bile hakkı olamazdı; doğal ve olması gerekendi çünkü.
Her türlü gücü elinde bulunduran CHP’ye göre halkın zayıflığı ve farklı düşünüyor olması tahrik için yeterliydi.
Ve mevcut haliyle gerçek bir tehdit unsuruydu halk.
Çünkü farklı düşünüyorlardı ve fakir oldukları için imkânı olanların elindekine göz dikebilirlerdi.
Ellerinde silahları yoktu ama geleceğe dönük potansiyel bir güvenlik tehdidiydiler neticede.
O dil ve o bakış, CHP’nin kodlarından hiç silinmedi.
Kendisinden başkasına konfor hakkı tanımayan hatta varlığına bile tahammül edemeyen o üstenci bakışı, 28 Şubat sürecinde de iliklerimize kadar hissettik.
Bugün de “uzlaşı arıyor” görünmelerinin en temel sebebi, iktidar oyununun bir parçası olarak ilerliyor.
Bu zihniyetin hala ayakta olduğunun en açık göstergesi sokakta, toplu taşımada sosyal medyada kendilerinden görmediklerine uyguladıkları linç girişimleridir.
Kendilerinden olmayana yaşam hakkı dahi tanımayanlar, kendi içlerinden çıkanlara bile kin kustular ve öfkelerine kurban ettiler.
CHP’nin karşısında zayıf ya da muhalif olmak, “öteki” olmanın ne demek olduğunun çok net bir görünüşüne tekabül ediyor.
Bu duygunun ne demek olduğunu en iyi depremzedeler ve sığınmacılar kadar Muharrem İnce bilir herhalde.
Tabi bir de kısa bir süre maruz kalan Akşener.
Acaba İnce ve Akşener 28 Şubat’ta linç edilenlerle bir empati kurabilmiş midir şimdi?
Öyle ya, o dönemde zulmeden taraftaydılar zira…