CHP siyasetini özellikle 17-25 Aralık’ı milat kabul ederek ele almak gerekiyor… Eğer bu noktayı net olarak ortaya koyamaz isek yapacağımız yorumlar eksik kalacaktır…
Peki, bu milat neden önemli? Önemli çünkü o döneme kadar AK Parti’nin doğal muhalifleri sadece meşru siyasi partilerdi… Ve görece her şey durduğu yerde duruyor gibiydi; cemaat cemaat gibi, terör örgütü terör örgütü gibi…
17-25 Aralık bir turnusol oldu ve biz gördüklerimizin gerçekliği yansıtmadığını anladık…
Apayrı gibi duran yapıların aslında matrikste birbirleriyle ne kadar da iç içe olduğunu da gördük; FETÖ, PKK/PYD ya da DEAŞ ve onların “legal” görünümlü uzantıları…
CHP için bir yol ayırımı…
“İktidara ulaşmak için her yol mubahtır…”
Türkiye’yi ciddi bir türbülansa sokan ve uzun zamandır iktidarı güçlü bir şekilde elinde tutan AK Parti’yi, oradan indirmek için önemli bir yarılmanın işareti gibiydi 17-25 Aralık… Ve mutlaka değerlendirilmeliydi…
Tabi kısa bir süre öncesinde gerçekleşen işaret fişeği Gezi olaylarını, bu yarılmadan bağımsız okuyamayız. Zira iddianamelere yansıyan, “Şimdi cemaate ihtiyacımız var” diyen gezi öncüleri dahi böyle bir iddiayı komik bulacaktır…
CHP, ellerinde ciddi imkânlar barındıran, gönüllü kitleleri olan ve tabi önemli bir dış desteğe sahip ve ayrıca ortak özellikleri de AK Parti karşıtlığı olan bu kitlelere karşı duyarsız kalamadı…
Özellikle Kılıçdaroğlu’nun izlediği siyasetin, bu yakınlaşmaya çok ciddi katkıları oldu. Parti içerisindeki üst makamlarda marjinallere görev vermekten, onları partinin vitrini yapmaktan hiç çekinmedi…
Hatta bizatihi kendisi 17-25 Aralığa rağmen FETÖ’nün yayın organlarında boy göstermekten ve açık destekten de hiç rahatsızlık duymadı…
17-25 Aralık’tan sonra AK Parti’ye karşı oluşan kitleyi artık sadece siyaset zemininde izah edemeyiz…
Yukarıda izah ettiğim potansiyellerine güvenen terör örgütleri ve onların meşru görünümlü uzantıları CHP’yi de yanlarına almanın verdiği güçle, artık muhalefet çok farklı bileşenlere sahip…
Bütün açık ya da gizli görünümlü ama herkesin bildiği temaslara rağmen, İstanbul ve Ankara’nın da kazanılması, ilişkileri daha cesurca sergilenir farklı bir safhaya taşıdı…
Öyle ki artık PKK’nin siyasi uzantılarıyla yan yana poz vermekten hatta “Aslında biz aynı yerde duruyoruz” demekten çekinmedikleri gibi, Türkiye’nin terörle mücadelesinde neredeyse, “Terör örgütlerini yok etmenin bir insanlık suçu” olduğunu iddia eden noktalara gelindi…
Tarihimizde hiçbir zaman terör yapıları açıktan bu denli siyaseti “domine” etme cesareti bulamamıştır; ne yazık ki CHP’nin açtığı bu yol dışında…
Hata açıkça ve hiç çekinmeden yurt için de ve yurt dışında “konferans” adı altında çeşitli terör sevicilerle ve onların uzantılarıyla bir araya gelmekten de kaçınmıyorlar…
CHP’ye bu denli cesaret veren “oy” potansiyelinin bütün kodları, çok derin tahliller de gerektiriyor…
“Bu ülkenin en hassas eşiklerini tahrik eden bu yoldan iktidara ulaşmak isteyenlerin aştığı bariyer nedir?” sorusuyla da muhatap olmak kaydıyla…
Açıkçası siyasetin bu yüzünü lanetliyorum. Siyaset tarihimiz bu kadar iğrenç ilişkilere hiç şahit olmamıştı…
Zira bu bir akıl tutulması değil, açık ve bilinçli bir yoldur…
CHP’nin iktidar hırsı sayesinde bunu da görmüş olduk…
Ne yazık ve ne acı!