Yalan münafıklığın işaretidir.
Oportünistliğin de işaretidir.
Öyle mi?
Vallahi öyle.
Politikacıların halkı ikna çabalarında kullandıkları vaatler hangi sınıfa girer peki?
Yalan? Kandırmaca? Oportünizm?
İdeolojisinin doktrinleri, felsefesi, inancı ve vicdanı farklı olanların işbirliği yapmaları mümkün müdür?
İşbirliği dediysem, bir işi birlikte tutmak, kotarmak anlamında.
Konuyu istediğim yere ‘koalisyon’a getirmek için partiler üzerinden yürüyeyim ki, mevzu biraz daha karışsın.
Mesela CHP, kurucusu Mustafa Kemal’dir.
Kimse, Mustafa Kemal’den ne sosyalizm çıkarabilir, ne de komünizm.
Peki sosyal demokrasi çıkarabilir mi?
Bu mümkün, fakat, sosyalizm ve komünizm tandanslı bir ‘demokratik sosyalizm’ çıkaramaz.
Oportünistler hariç.
Çünkü, demokratik sosyalizmin fikir babası Marks’tır.
Mustafa Kemal ne komünisttir ne de Marksist.
Demokratik sosyalizm, silahlı ve kanlı bir devrimi değil, demokratik yollardan seçim ile iktidar olunabileceği fikrine dayanır.
CHP kuyruğu sıkıştığında, yasalarla korunan kurucusunun, kanatları altına sığınsa da, hepimiz biliriz ki, solcu, sosyalist ve komünistlere kucağını açmış, solcularca mübeccel bir partidir.
Hiç değilse CHP, Sağır İsmet’in 1960 ortalarında bir röportajda ‘Aslında laikiz dediğimiz günden beri ortanın solundayız’ dediği ve 1976 yılında Sosyalist Enternasyonal’e üye olduğundan bu yana resmen ‘solcu’ bir partidir.
Üstelik, resmi ideolojinin Kemalist partisi olmayı da ihmal etmeden.
CHP’nin bu karmaşık kimyasını, hem Kemalist, hem Atatürkçü, hem cumhuriyetçi, hem demokratik, hem sosyalist olabilmesini bana bir kişi izah edebilir mi?
Peki, bu çok yüzlü yapıya, (riyakar demedim) çok kültürlü “koalisyon” denilebilir mi?
Selahattin Demirtaş baraj zaferi sonrasında partisi HDP’nin sosyal yapısını “koalisyon” diye ifade etti.
Demokrasi’den dem vuran HDP’nin mitinglerine göz atmanız ideolojisinin rengini görmenize yeter.
Partizanları birbirine ‘yoldaş’ diye hitap eder, ‘devrimci selamla’ selamlaşırlar.
Sosyal demokrasiden kasıtları, ‘demokratik sosyalizm’dir.
HDP, Türk solunun önemli ismi, Kızıldere’den sağ çıkan tek DHKP-C’li Ertuğrul Kürkçü’yü ‘Onursal Başkan’ olarak istihdam eder. (Doğrusu Kürkçü, 1973. İstanbul 3 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’nde reddetmişse de HDP’de gördüğü itibar gedikli bir Marksist-Leninist olmaklığıyla alakalıdır.)
Bay Selahattin’in başı sıkıştıkça, kamera önüne sürdüğü mahalli şivesiyle aşırı şirin Sırrı Süreyya’nın HDP saflarında saf tutması da sosyalistliğinden.
Peki, silahlı Kürdistan kurtuluş mücadelesinin esaslı omurgasını oluşturduğu, düpedüz Kürt milliyetçilerinin (Kürt faşizminin desek de olur) kalesi bu partiye savrulan solcu ve sosyalistler HDP’yi sosyal demokrat yahut doğru ifadeyle demokratik sosyalist yapar mı?
Aynı zamanda hem Kemalist, hem sosyal demokrat, hem demokratik sosyalist, hem milliyetçi (Atatürk milliyetçisi) taban CHP’yi nasıl yapıyorsa, HDP’yi de öyle yapar tabi ki.
Bana göre, bu özellikler her iki partiyi ‘oportünist’,
bizim jargonumuzla ‘münafık’ kesin yapar.
Tabanlarındaki renklilik, onların çoğulcu hoşgörülerinin değil, oportünist yalanlarına kanmış saftirikler sebebiyledir.
Hepsi mi? Elbette değil.
Bu partilerde görülen oportünizme (münafıklığa) ne AK Parti, ne MHP, ne de tabanlarında şahit olursunuz.
Haydi beni bu oportünistlerle (münafıklarla) yapılacak koalisyonun ülkemiz için, garip gureba için, ümmet-i Muhammet’in hayrına olacağına ikna edin.
Yalana bile razıyım.
Zekâmla alay etmemeniz kaydu şartıyla.
Her şeyin en doğrusunu Allah bilir.
Vesselam!..