İkinci bir dili konuşurken anadilin etkisinden kurtularak muhatabın diliyle düşünmeye çalışarak konuşmak gerekir. Dili kullanırken empati kurabildikçe o kadar başarılı olursunuz. Çünkü her dilin kelime hazinesi ve fonetiği nasıl farklıysa o dilin mantığı ve “anlam bilgisi” de (semantik) o derecede farklıdır. Bu sebeple, kelimeleri anadilinizde düşünerek birebir karşılıklarını bulmaya kalkışmak, ortaya tuhaf ve bazen gülünç cümleler çıkarır. “tavuk çevirme” için “chicken translation”, “çay ocağı” için “tea January”, “gözleme” karşılığında “observing” gibi gülünçlükler mesela.
Deyimler, atasözleri, şiirler vb. birebir karşılıklarıyla çevrildiğinde de bazen gülünç ve mantıksız çeviriler ortaya çıkar. İngilizlerin “gökten kedi köpek yağıyor” cümlesi ancak “sağanak yağış var” şeklinde çevrilebilir.
İyi bir çeviriye başarılı örnekler göstererek devam edelim. Örneklerden ilki Rıdvan Şentürk’ün Heidegger’in “Düşünmek Ne Demektir?” adlı eserinin çevirisi. Eseri çevirmeden önce ailesinden izin alma sırasında yaşadıkları öğretici ve hatırlatıcı ipuçları taşıyor. Şentürk’ün bana anlattıklarından kısaca aktarmak istiyorum:
“Kitabın yayın izninin alınması aşamasında, Almanya kodlu bir telefon araması oldu. Arayan Martin Heidegger’in torunuydu. ‘Siz’ dedi ‘Benim dedemin ‘Düşünmek Ne Demektir’ kitabını tercüme etmek istiyormuşsunuz. Bu işe ehil misiniz? Ehliyetiniz var mı? Alanınız nedir” diye sordu. Ben de: ‘Sinema’ dedim. Bunun üzerine ‘Ne alaka? Bir felsefe kitabını nasıl çevireceksiniz?’ diye tepki gösterdi. Ben de ‘Ama Almanya’da Felsefe de okudum’ deyince, ‘Hocan kim, kimde okudun?’ diye sordu tekrar. ‘Prof. Thiel, Erlangen Üniversitesinde’ dedim ve ayrıca ekledim: ‘Fakat siz Heidegger’in torunu olduğunuza göre pekâlâ bilirsiniz. Felsefe okumakla yapılmaz. Felsefe tarihini okumak ve bilmek felsefe yapmak için yeterli değildir. Ya felsefe yapar veya yapamazsınız” deyince abartısız bir kahkaha attı ve ‘Tamam’ dedi “izin veriyorum size. Fakat bir şartla: Kitabın önüne önsöz yazarak, yazar kitabında aslında şunu demek istedi gibilerinden yorumlar yazmaya çalışarak şaklabanlık yapılmasına izin vermiyoruz. Bu da bana dedemin vasiyeti. Dünyanın neresinde olursa olsun, kim benim kitabımı tercüme etmeye kalkarsa, gerekirse yanına gidin ve ehil mi diye bakın. Ehliyetli olup-olmadığı konusundaki kanaatinize göre izin verin veya vermeyin.’ ‘Tamam’ dedim ben de, ve böylece anlaştık.”
Şentürk’ün felsefe çalışmaları ve okumaları, onu çeviri yapmanın oldukça güç olduğu dillerden birisi olan Almanca’dan çeviride emsallerine göre başarılı kılıyor. Bir yandan dili konuşuyor olmak, diğer yandan anadilde edebi ürünler ile beslenip dile hâkim olmak ayrıcalığı çeviri kalitesine birebir yansıyor. Çevirenin eski-yeni takıntısı olmadan, Türkçenin bütün hazinesini çeviriye yansıtabilmesi bu başarının dayanaklarından birisi.
İkinci örnek Cahit Koytak ve Ahmet Ertürk “Kur’an mesajı” adlı meal-tefsir çevirisi. Eserin içeriğini burada tartışmaksızın çeviri kalitesine bakılırsa Koytak’ın edebi kimliği, kültür birikimi, anadile hâkimiyeti ve sahaya ilgisi çeviri metnini bir esere dönüştürüyor. Bir de çeviriyle ilgili kendi başımdan geçen bir hatıramı aktarayım:
Hukuk, felsefe ve edebiyat metinlerini çevirirken kelimelerin karşılıklarını bulmakta bazen zorlanabilirsiniz. Kelimelerin bir kısmının yeni karşılıkları yoktur ve eskilerini kullanmamakta inat ederseniz kısır ve sığ bir çeviri ortaya çıkar. Çünkü Türkçe-İngilizce sözlükler bazen yetersiz kalıyor ve aralarında ince ayrımlar olan kelimeleri tek bir kelimeyle karşılıyorlardı. Mesela hukuk dilinde bugünkü Türkçedeki kalan tek bir kelimeyle “karar” denildiğinde bunun ilk derece mahkemesi mi, ceza mahkemesi mi, Yargıtay kararı, bozma kararı, tahkim heyeti kararı, onama kararı mı olduğu anlaşılmaz. Hâlbuki Batı dillerinde bu kavramların her birisi için ayrı bir kelime karşılığı vardır. Bir Amerikan Mahkemesi kararının çevirisi yapmam istendiğinde uzun süre uğraştıktan sonra pes etmiştim.
Bir arkadaşımın tavsiyesiyle Redhouse’un 160 bin kelimelik Osmanlı Türkçesi-İngilizce sözlüğünü buldum. Kavramları bulup yerleştirdikten sonra sadeleştirerek çeviriyi tamamladım. Bugün kullanılan sözlüklerin çoğu bu seviyede değil. Öteden beri, Türk Dil Kurumu’nun başarılı sözlük çalışmalarıyla Türkçe’nin dağarcığı toplanmış oluyor ancak hala Türkçe’nin geniş bir coğrafyadaki dil bağlantıları üzerinde odaklanılmadığından eksik bir mercek ayarı problemiyle yüzleşerek devam ediyoruz.
Edebi metinlerde de vaziyet böyledir. İngilizcede 36 kelimeyle ifade edilen bir sözün karşılığını sadece “sorun” olarak çevirirseniz sığ ve yetersiz bir çeviri yapmış olursunuz. Çünkü 36 kelimenin her birisi için Türkçe’de karşılıklarının olduğunu ancak dilbilim ve edebiyatla uğraşanlar bilebilir. Türkçenin kelime hazinesinde varlığını sürdüren ve kökeni ne olursa olsun yerine göre değişebilen “mesele”, “dert”, “müşkül”, “zahmet”, “sıkıntı”, “külfet”, “meşakkat”, “problem”, “mevzu”, “maişet”, “meram”, “zorluk”, “güçlük” gibi kelimelerin hepsini yok sayarak karşılıklarında sadece “sorun” konulursa dil köreldiği gibi çeviri kalitesi de düşmüş olur.
Çeviri konusuyla ilgili diğer görüşlerimi, Türkçe’nin yeterliliği ve zenginliği meselesi başlığı ile izleyen yazılarda bulabilirsiniz.
Çeviri bir sanat ve dil yeterliliğidir (I)