Türkiye’de darbe tehlikelerinin savuşturulması, sorunun bittiği anlamına gelmemektedir. Korkarım ki, Fetullah Gülen olgusu yeni tehlikelerin üretileceği aşamalara taşınacaktır. Çeşitli terör faaliyetlerinden özellikle bazıları üzerinde yoğunlaşılması muhtemeldir. Maalesef bu kanaat tarih okumalarımız neticesinde oluşmaktadır.
İslam dünyasında tarih boyunca ortaya çıkmış çok sayıda kapalı yapı bulunmaktadır. Bunlar genellikle kapalı dinî cemaatler olarak karşımıza çıkmaktadır. Liderine bir nevi kutsiyet atfeden bu cemaatler büyük kitleleri kandırmayı başarabilmiştir. Sonra bu geniş kitleleri kendi şahsi menfaatleri uğrunda kullanmışlardır! Mısır’da ortaya çıkan Haşşaşin olayı bu kapalı yapıların en çarpıcı örneğini teşkil eder. Bu yapı, geniş bir gençlik tabanına batınî fikirlerini empoze edebilmiş, böylece ümmeti parçalayabilmiştir. Bu batınî yapı, önder Melikşah’a suikast düzenledikten sonra Selçuklu devleti uzun iç savaşların içine düşmüştür. İşte bu yüzden bugün bizim tarihimizi çok iyi öğrenmemiz gerekmektedir. Keza, bu kapalı yapıların gençlerin arasında nasıl yayılabildiğini, onları elde etmeyi nasıl başardıklarını anlamamız gerekir.
Bugün İslam dünyasını doğrudan tehdit eden iki tehlike bulunmaktadır.
Birincisi, İslam dünyasının hemen her tarafında bulunan kapalı cemaat yapılanmalarıdır. Gülen cemaati tek örnek değildir. Fikirleri değişse de bu tip yapıların mantalitesi aynıdır: Geniş bir topluluğun “geleceğini” tek bir kişinin belirlemesi! Bu yapılar kendi içlerinde umuma açık fikirlere inanmaz, kapalı cemaat halinde varlıklarını sürdürürler. Zaman zaman iç çatışmalar yaşasalar da, hattâ cemaat içi cinayetler işleseler de bu kapalılıkları değişmez. Bu kapalı yapılar çok tehlikeli bir düşünce yayarlar. Zira, biricik önderlerine gözü kapalı itaat etmeyi telkin ederler. Böylece, İslam ümmetini kanlı çatışmalara sürükleyen devlet içinde devlet denebilecek kapalı yapılar oluştururlar.
İkinci tehlike; DAEŞ/IŞİD gibi ülke içi savaşlarla yetinmeyip Müslümanlarla Avrupa halkları arasında düşmanlık ve nefreti körüklemek için Avrupa ülkelerinde bomba patlatan yapılardır. Bu yapıların öğrenciler ve mülteciler başta olmak üzere bazı kesimler üzerinde etkisi büyüktür.
Bu tip yapıların öncekilere ilave olarak, açıkça ilan ettikleri üzere Batılı ülkeleri iç savaşlarımıza doğrudan müdahil olmaya itme gibi bir hedefleri de vardır. İşte tam bu noktada İslam ümmeti adına son derece ciddi bir tehlike ortaya çıkmaktadır: Öncelikle içeriden kaynaklanan bu tehlike, Batılı devletlerin ülkelerimize doğrudan askerî müdahaleye yeltenmelerine zemin hazırlamaktadır.
Burada özünü iyi kavramamız gereken önemli bir mesele ortaya çıkmaktadır: Yöntem farklılıkları olsa da yapı itibarıyla aynı olan bu kapalı cemaatler, bir yabancı devletin himayesine girerek kendi önderlerinin hedeflerini gerçekleştirme adına yabancı devletlere hizmet edebilmektedir! Dolayısıyla bu gibi yapılar kontrolden çıktığında devlet için yıkıcı bir tehdit haline gelmektedir.
Sonuç olarak; İslam ümmeti devlet düşüncesini olgunlaştırmalı ve kendi içinde kurumlarını oluşturmalıdır. Bu hedef ise, iç çatışmalar ve savaşlar sürdüğü müddetçe gerçekleştirilemeyecektir. Batılı devletler İslam ülkelerinde savaş ateşi yakmaya devam ettiği sürece bu sağlıklı yapılanma tamamlanamayacaktır. Mesela, Amerika’daki 11 Eylül olayı Irak için büyük bir felaket doğurmuştur. Tarihten ne zaman ibret dersimizi alacağız? Kapalı cemaat yapılarına son vermek suretiyle gelecek kıyımları durdurabileceğimizi acaba idrak edebilecek miyiz?
Çeviri: Fethi Güngör