Memlekette bir “Ahmedimiz” var bizim…
Her sabah kahvaltı yaptığımız saati bilir, “Çay var mı çay” diye bağırarak gelir, Ahmet.
Bu aynı zamanda evlerinin bahçesinde aile ortamı rahatlığıyla oturanlar için bir nevi zil sesidir köy yerinde… Yani hem erkek, hem kadınlar için bir ‘na-mahrem geliyor, toparlanın’ demektir, Ahmet bunu bilinçli yapmaz ama büyüklerinden gördüğü edebi, adabı tekrar eder.
“Kart getirdin mi?” diye sorar Ahmet yeni birinin geldiğini görünce…
Sonra yarı soğuk yarı sıcak, oldukça şekerli çayını bir yudumda içer ve gider.
Ahmet, aklının bir kısmını yitirse de kalbindeki merhametini asla yitirmez.
Ahmet’in yanında kimseye vuramazsın; “acır, acır; yapma” der Ahmet.
Kimseye zararı olmaz. Tüm köylü de sever Ahmet’i…
Anadolu’nun ayazı çetindir. Kasım dedin mi gurbetçilerden kimse kalmaz memlekette…
Bir merhamet timsali Ahmet kalır, birkaç ihtiyar, bir de ihtiyarların yanı başını bekleyen, süt, peynir, tereyağı ile geçimlerini sağlayan vefakâr evlatlar.
Satılmış ağabeylerin kışlık küpecik peynirinin tadına doyum olmaz mesela…
‘Satılmış’ dediysem, üç kuruşluk çıkar uğruna, üç kuruşluk siyasi menfaat uğruna, haşhaşi elebaşı uğruna ülkesini, devletini, milletini, vatanını satan ‘Satılmışlar’dan değil bizim bebeler…
Onlar, Allah’a, Peygamber’ine, dinine, imanına, vatanına, milletine adanan Anadolu evlatları…
asırda Horasan’dan çıkan Anadolu erenlerinin mirasıdır bizim memlekete ‘Satılmış’lar…
Çocukları olmayan, olsa da çok yaşamayan Anadolu insanı, çocuk müjdesi alınca Hoca Ahmet Yesevi’nin talebelerinden, Allah indinde naz makamı olduğuna inanılan’ Hacı Murad-ı Veli Hazretleri’nin himmetine sığınırlar.
Çocuk müjdesi alınca eşleriyle birlikte Pir’in Seydi Köyü’ndeki kabrini ziyaret edip “Sağlıklı sıhhatli dünyaya gelirse Allah’a adayacağız yavrumuzu” diye temenni de bulunurlar. Hz. İbrahim’in Hz. İsmail için verdiği sözün bir nevi günümüzde vücut bulmasıdır bu… Evlatlarını sağlıklı sıhhatli kucaklarına alınca da konu komşuyu, eşi dostu köy halkını alıp Hacı Muradı Veli’nin külliyesinde bir adak keserek ziyafet verirler.
Çocukları doğmadan verdikleri söze istinaden de, çocuklarının isimlerini Satılmış koyar.
Bizim ‘Satılmış’lar böyle ‘Satılmış’tır. Yani Anadolu insanı çocuklarının adını Satılmış koyar ama ne, vatanını, ne memleketini, ne kalbindeki merhameti satmaz.
Hele İzmir depremi sonrası fay hatlarından ortalığa saçılan merhametsiz güruhun üç kuruşluk siyasi çıkar uğruna sattığı gibi asla satmaz insanlığını…
İşte bizim memleketten bakınca bu Satılmışlık daha bir net çıkıyor ortaya…
Anadolu’nun güzel evlatlarından biri olan Mehmet Güllüoğlu’nun başkanlığını yaptığı AFAD ekipleri bir can daha kurtarmak için seferber olurken Kızılay insanlara barınma ve sıcak yemek için canhıraş çabalarken çürümüş siyasetçilerin hezeyanları daha bir gösteriyor kendini…
Ekşimiş sütün üzerindeki lekeler gibi…
CHP’nin skandallarıyla ünlü vekili Gürsel Tekin, herkesin ayan beyan meydan yerinde gördüğü, Kızılay ve kaymakamlık binalarının yıkıldığı yalanını ortaya atarken…
CHP Genel Sekreteri ve İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke AFAD çadırlarına sadece evleri hasarlı olanların alındığını İBB çadırlarının ise herkese açık olduğu yalanını ortalığa yayarken…
FETÖ’cü hainlerin yaydığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deprem bölgesine şarkılar eşliğinde girdiği yalanı karaktersiz ve şahsiyetsizler tarafından birbiri ardına RT yapılırken…
Üstelik tüm bunlar depremin üzerinden sadece 40-50 saat geçmeden yaşanırken daha bir fark ediyor insan, içinde insanlıktan nasibi kalmayanı…
Zavallılar içlerindeki cerahati kusarken AFAD ekipleri canlar kurtarmaya devam ediyor.
Zalimleri görünce akıl sağlığı yerinde değil zannedilen Ahmet’e kurban olasım geliyor.
Ahmet kadar insan olsalar yeter…
Ahmet kadar beyinleri çalışsa yeter..
Ahmet kadar edep adap bilseler yeter.
Kalplerinde Ahmet’in kalbinin çeyrek porsiyonu kadar insan, izan vicdan sahibi olsalar yeter.
Depremin önüne bir şekilde geçilir de Allah korkusu olmayan, bir başkasının kötülüğü için çalışanların kalplerindeki fay hatları beni korkutuyor.
Bu yüzden ne zaman bunalsam soluğu Ahmet’in yanında alıyorum.
Söz veriyoruz, Ahmet ve ben, size benzemeyeceğiz.