Çay sadece bir içecek değildir!

Abone Ol

Türkiye’de 1937 yılından itibaren ekimine başlanan ve önemli bir endüstri bitkisi olan çay, Karadeniz Bölgesi’nin doğusunda yer alan Rize, Trabzon, Artvin, Giresun ve Ordu illerimizde yetiştiriliyor.

Yaş çayın yüzde 69’u Rize’de, yüzde 17’si Trabzon’da, yüzde 12’si Artvin’de ve yüzde 2’si de Giresun ve Ordu illerimizde yetişmekte. Buna bağlı olarak sanayi kuruluşlarının dağılımı da aynı paralelliği göstermekte.

Bölge halkının millî ürünü olarak öne çıkan çay, yaklaşık 5 milyon insanı direkt ilgilendiriyor.

Çay, ekonomik değer açısından büyük anlamlar ifade etmekle birlikte tüketim açısından 85 milyonu yakından ilgilendiren millî içeceğimizdir.

Yani çay sadece bir içecek değildir!

Hatta çay için; “şairlerin ve yalnızların resmî içeceği” yakıştırması yapılır.

Peki…

Kültürel anlamda önem arz eden millî ürünümüz çayın insan sağlığı açısından önemi nedir?

Ülke ekonomisine katkıları nelerdir?

Bu konulara dikkati çekmek istiyorum.

Çayın insan sağlığı açısından önemiyle başlayalım…

Sağlıklı beslenme uzmanlarına göre;

- Çay kolesterol seviyesini düşürür.

- Çinko içeriği ile tadım hücrelerindeki tat alma bozukluklarını önler.

- Susuzluğu giderir, karaciğeri temizler ve yeniler.

- İçerdiği florid nedeniyle diş çürüklerini önler.

- Doku sertleşmesi ve damar sertliğini tedavi eder.

- Tansiyonu düşürür ve kan damarlarının bağışıklığını artırır.

- Vücuttaki yabancı maddeleri yok eder, iltihaplanmayı önler.

- Kan şekerinin yükselmesini engel olur.

- İçeriğindeki C ve E vitamini ile karoten maddesi sayesinde kan kanserine karşı bağışıklığı artırır, kısırlığın önlenmesine yardımcı olur.

- Kan basıncındaki artışları geciktirir, gıda alerjisini önler.

- Vücuttaki mineral dengesini kurar.

- Metabolizmayı ve sinir sistemini uyarır, ruhsal rahatlık verir, dinlendirici ve konsantrasyon artırıcı etki yapar, astımı önler.

- Böbreklerin daha iyi çalışmasını sağlar.

- Çay banyoları, sıcak çay kompres ve pansumanları göz ve ciltteki bazı rahatsızlıkları giderir, kaşıntı ve egzama ile uzun dönemde sedef hastalığının tedavisinde olumlu rol oynar.

Bu güzel içeceğin ülke ekonomisi açısından önemi de hayli fazla…

Türkiye’de 770 bin dekar alanda yaklaşık 1 milyon ton yaş çay toplanmakta, bundan 200 bin ton civarında kuru çay üretilmekte. Bu üretilen çay kadar da tüketimimiz bulunmakta. Yani arz talep dengesi eşit durumda.

200 bin ton kuru çay yaklaşık 200 bin ruhsat sahibi çiftçi tarafından toplanmakta, 200’den fazla sanayi kuruluşu tarafından 30 bin civarında işçi vasıtası ile işlenmekte.

Ülkemiz nüfusunun tamamına yakını üretilen bu çayı içmekte, içtiği çayın da sağlıklı olduğuna inanmakta.

Eğer çay üreten bir ülke konumunda olmasaydık; 220 bin ton civarında çayı ithal etmek zorunda kalacak, yaklaşık 1 milyar dolar gibi bir döviz ödeyecektik.

Çay sektörünün bugünkü durumuna baktığımızda çarpık rekabet şartları, kaçakçılık ve iki başlılık gibi sorunların öne çıktığını görebiliyoruz.

Çayda hem ithalat hem de ihracat yok denebilecek kadar az durumda. Yıllık 5 bin ton civarında ihracat, bu miktara yakın da ithalat vardır. İhracat yapamayışımızın nedeni maliyetlerimizin yüksekliğidir. İthalatın önü de vergi ve fonlarla kesilmiştir. Ama kaçak çay girişleri devam etmektedir. Bu da sektörde rekabet şartlarını içinden çıkılamaz hâle getirmekte.

Bir tarafta kamu kuruluşu olan Çaykur, bir tarafta özel sektör ve diğer tarafta da kaçakçılar bulunmakta. Çaykur’un ve özel sektörün geleceği kaçak çayla yapılacak mücadeleye bağlıdır dersek abartmış olmayız.

Sektör temsilcileri, “kaçak çayın önü alınmaz ise sektörün tamamının, çöküşü birlikte yaşayacağını” iddia ediyor. Bu da milyonlarca insanın işsiz kalacağı anlamına geliyor.

Sektörün sorunlarını ve çözüm önerilerini ise şu tespitlerle sıralamak mümkün.

Kaçak çay sorununu listenin başına yazabiliriz. Bu olumsuzluğu; üretimi etkileyen girdi maliyetlerinin yüksekliği, kalitesiz yaş çay yaprağının alınması, denetleme mekanizmasının eksikliği, çay borsası ve çay ihtisas gümrüğünün yeterli etkinlikte olamayışı takip ediyor.

Bunlar çözülemeyecek sorunlar değil, ciddi bir şekilde üzerine gidilirse sektör bu tür problemlerden kurtulur. Bunun için kamu, akademi, özel sektör birlikteliği büyük önem taşıyor.