Lüzumsuz bir konuşmanın lüzumsuzluğunu yazmanın lüzumsuzluğuna beni ikna etmişti ki sevgili GYY’miz Erem Şentürk, Mustafa Mermer’in Instagram’ında gördüğüm lüzumsuz bir soruyla irkildim. Erinmedim; aradım Mustafa’yı. “Ciddi misin?” diye çıkıştım önce. Laf olsun diye yazmış sandım.
Hatırlatayım; Mustafa Mermer saygın ve başarılı bir mimardır; ciddi projelerin mimarıdır. Onu öğrenciliğinden tanıyorum ya; “bizim oğlan” “elimizde büyüdü!” yollu üstencilikle, ebeveyn muamelesi çekiyorum. Kelimenin tam anlamıyla, duvara tosladım! Mimar Mermer çok ciddi. “Abi, yeni döndüm İngiltere’den” dedi. “Ortak bir proje hazırlıyorduk. Laf arasında, adamlar ‘Madem çatı katını kullanmayacaksınız, ne diye beton atıyorsunuz çatı ile kat arasına?’ diye sorunca, bir şey diyemedim.”
Hiç lüzumsuz bir şekilde öğrendim ki, Türkiye’de çatı katlarına ruhsat verilmezmiş. Verilecekse de, “Çatı katının metrekaresi kadar alttaki daireleri daraltmamızı istiyorlar abi!” “Yok artık…” dedim Mustafa’ya. “Ya Mustafa, bu, hasedin yönetmeliğe dökülmüş hali!” diye inliyorum. “Ne var yani az fazla alan olsa!” Aklıma Felak Suresi’nin “ve min şerri hasidin iza hased”i geliyor, haset ettiğinde hasetçinin şerrinden… Koskoca ayet orada durduğuna göre kurumsal olmalı bu haset etme işi… “Maalesef abi,” dedi. Yine ciddi idi. “Hatta belediyedeki arkadaşlar da ‘bize kalsa ruhsat veririz’ ama yönetmelikler böyle…” diyerek boyunlarını büküyorlar.” “Bak Mustafa,” dedim, “bunun laiklikle bir ilgisi olmasın sakın!” Bekledim ki gülsün. Gülmedi. Uzun ve ciddi açıklamalar yaptı. “Olabilir abi” dedi. Lüzumsuzca gerildim ben de…
Özet: Çatı katında yaşamana izin yok gözünü sevdiğimin memleketinde. Başını sokacak birkaç odalık yamuk boşluğu çok görüyor sana. “İn aşağı, ruhsatlı köşeli dairede otur!” diyor. “Yıldızlara bakan penceren olmasın, zinhar!” “Düpedüz yağmurun altında kaldığın bir cam tavanın olmasın.” “Eğik duvarlı, köşeli tavanlı, yağmur damlalarının vuruşunu duyacağın, rüzgârın dokunuşuna kulak kabartacağın, ara sıra başını çarpıp gafletini dağıtacağın, köşeli bir sığınağın bulunmasın!”
“Tavan arası”nı tehlikeli buluyor rejim. Çatı katının tozlu küflü eşyalarının anı kokan mektuplarını olur da bir gün açacak olursan, rejim muhalifi sayılmayı, devlet düşmanı olmayı göze alacaksın.
“İlle de kamusal alanda var olacaksın!”ın mimari yüzü bu…
Arada bir yerde, hafif ehl-i araf edasında, herkes gibi olmayı beceremeyişlerin utangaç köşesine sessizce bağdaş kurmak yassahh hemşerim! Bir fikre herkesin karşı çıktığı gibi karşı çıkmayışın garip nöbetini tutmak ayıp! Birisini herkes seviyor diye seviyor olmadan sevmenin ince ayarına izi yok. Cazgırlık mamullerinin makbul sayıldığı pazarda sakin sesle konuşunca, cazgırların her iki tarafı da harcıyor seni, cazgırların taraftarların bir kısmı karşı-cazgır taraftan sayarak, bir kısmı da kripto-cazgır sayarak satıyor seni. Taraftarı olduğun çoğu arkadaşın taraftarlık üslubuna taraftar olamadığını söyler söylemez ilişkiler kesiliyor. Kızıştırılmış kavgaların tarafları olmak için uzlaştırılmış kurgusal rakiplerin herhangi birinin yanında görünmediysen, bir ‘projesi’ndir; kesinlikle az sonra asıl niyetin ortaya çıkacak…
“Bak” diyorum, “Bunun üzerine yazı yazacağım beni ofsayda düşürme. İyi biliyosun di mi?” “Bilmem mi abi” diye üsteliyor, “memleketin milyonlarca güzel mekânı milyonlara güzel insana yasaklı hâlâ. Çatı katına ruhsat yok, yok, yok!”
Ve hâlâ ciddi. Anlamıyorum bu gençleri…