Beştepe Külliyesinde Cumhurbaşkanlığı resepsiyonuna gelenler arasında sakallı ve şalvarlı vatandaşların olmasına bu kadar tepki verileceği aklıma gelmezdi. Bozulurlar, beğenmezler ama sahte de olsa susarlar diye düşünüyordum fakat işi ciddiye alıp ağlayanların videolarını izledim. Ne mesajlar, ne saldırılar. Allah akıl fikir versin.
Fotoğraftaki şalvarlı annemizi görünce, “Cumhur kendi evinde işte bunun neresine kızıyorsunuz” diye düşünebilirsiniz ama tepki verenlere de kızmamak lazım. Haklı değiller elbet ama mecburlar. Eğitim sistemi fena bastı bizim kafamıza. Bir şekil ezberlettiler bize. Sonra bu şeklin dışında kalan her şeyi zararlı ve değiştirmemiz gereken karanlık çağ diye öğrettiler. Gerçeğin farkında olanlar da vardı elbet ama onların da öncelikleri farklıydı ve ortaya çıkıp bu şekil yalan diye öğretemediler bize. Ortada kaldık anlayacağınız. Aidiyeti, sabitesi, bağlantısı, kendi ağırlığı olmayan deniz anaları gibi askıda kaldık zamanın içinde. Batıdan gelen en ufak bir akıntı bile sürüklüyor bizi. Zor ve uzun bir yola çıkmak lazım eğer değiştirmek istiyorsak.
Osmanlı askerleri sıraya girerek, “vatan” yazmışlar Osmanlıca. 1967 yılında İstanbul Üniversitesi Tarih bölümünde okuyan Emrullah Bey şöyle bir hatıra anlatıyor; “Yazı Arapça diye yasaklamışlardı bu fotoğrafı halbuki Arapça değil. Üstelik, korkudan yahut cahillikten olsa bile kendi kararlarıyla değil de, İngiltere’den gelmiş bir misafir bir Profesörün uyarsıyla yasakladılar.” ‘Hâlâ mı bu saçma şeyler moda’ demiş adam ve korkudan titreyerek kaldırmışlar bu fotoğrafı. İşte Beştepe Külliyesindeki şalvarlı annemizin fotoğrafından korkanlar, utananlar ve kızanlar kimse artık, 1967 yılında vatan yazan bu fotoğrafı yasaklayan adamların yetiştirdiği nesil. Farkında olmak yetmiyor maalesef. Farkında olduğumuzu da belli etmeli ve sabırla ıslah etmek için çalışmalıyız. Değilse biz de “sadece şikayet eden gürültücü işe yaramazlara” dönüşmeye başladık demektir.