Çare her alanda yeniden diriliş

Abone Ol

Yaşayabileceklerimizin yaşayabildiklerimizden daha çok ve daha güzel olma vaadi gün gibi ortada. Yaşayamadıklarımızı yaşanabilir kılmak için kıyamete dek savaşmak/mücadele etmek boynumuzun borcu.

Son yazımda geçmişte bizlerin yüreğine hitap eden ezgi, bant tiyatroları ve marş sözleri ile bugün içine düştüğümüz durumu kıyaslayarak izah etmeye gayret etmiştim. Bu vesile ile Ömer Karaoğlu, Eşref Ziya Terzi, Abdülbaki Kömür, Taner Yüncüoğlu, Aykut Kuşkaya, Hakan Aykut, Adil Avaz, Umut Murare, Uğur Işılak, Mustafa Demirci, Mehmet Emin Ay, İbrahim Sadri, Ahmet Mercan, Grup Genç ve nicelerini minnetle anıyorum. Selam olsun hepsine, bir döneme damga vurdular ve gönüllerde yer ettiler.

Rahmetli Akif Emre’nin de sıklıkla vurguladığı nostaljiyi tarih bilinci ile harmanlamanın bir gereği olarak ve de yeniden bir muhasebe ile “Ey dünün Mücahidleri-Muvahhidleri: Hevesinizi aldıysanız aslımıza rücu edelim!” çağrım iyilik ve güzellikleri kimseyi dışarıda bırakmadan/ötekileştirmeden hep birlikte yaşamak ve hayata geçirmek içindir.

“Bal” tatmış bir insana yapay tatlandırıcıları bal diye yutturamazsın. Pek çok kişi geçmişte kardeşlik ne demek, dostluk ne demek, birlik-beraberlik-paylaşmak ne demek tattılar. Ve bugün sahteliklere, kekremsi tatlara ve yapay güzelliklere itiraz etmemizin ana sebebi bu.

Bu yazı neden şimdi sorusunun cevabı da basittir. Allah’ın buyrukları evrenseldir ve kıyamete dek bakidir. Bizler de yaşadığımız müddetçe mücadeleden geri durmamakla yükümlüyüz.

Önemli olan bu dünyada bir şeyler kazanmak, bir yerlere gelmek değil. Birileri tarafından “Aferin!” denilerek taltif edilmek hiç değil.

Yorulan, geride kalan ve yolunu şaşıran kardeşlerimizin koluna girmenin, toparlanmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Bir tazelenmeye, yeniden göğermeye, dirilişe ihtiyaç var. Zaman tazelenme/tazeleme zamanı: Tecdidi iman, tecdidi siyaset, tecdidi çay Aklınıza her ne gelirse gelsin yenilemek/yenilenmek mecburiyetindeyiz.

Zaman, kurumaya yüz tutan umutlarımıza yeniden can suyu vermemizin zamanı. Taşlaşmakta olan kalplerimizi yumuşatma zamanı. Bir tarağın dişleri gibi müsavi olduğumuzun, kardeşliğimizin gereğini yapmamızın zamanı. Gerekiyorsa her şeye tâ en baştan başlamak için “Bismillah” demenin tam zamanı.

Kimseyi geride bırakma gibi bir lüksümüz yok/olmamalı da. Bilerek veya bilmeyerek hepimizin pek çok hatası oldu. Her şey olumsuz gelişse dahi “vazgeçtik” deme seçeneğimiz yok. Hatasıyla sevabıyla birbirimize sahip çıkarak, yorulanların-geride kalanların koluna girerek hatta ve hatta gerekiyorsa bazılarını sırtımıza alarak hiç kimseyi geride bırakmamaya çalışarak “kutlu yürüyüş”e devam etmek zorundayız.

Biz, suçlu-suçsuz, evde-dışarıda, cennetlik-cehennemlik gibi bir ayrıma tabi tutmadan kucaklayıcı ve birleştirici ve de vahdete kapı açan bir dil kullanmaya gayret etmeliyiz.

En önemli olan husus da bu yeniden diriliş safhasında değişim ve gelişimlerin tevhid istikametinde olabilmesine herkesin katkı sunması bir vebaldir, mecburiyettir.

Gönlümüzden vahdet, uhuvvet eksik olmasın; tüm güzellikler bizimle olsun…