Yusuf Armağan / yusufarmagan@gmail.com
‘İslam’la müşerref olmuş olanlar ‘Müslüman’ olmakla Allah’a ‘teslim’ olmuş olurlar. Bu yüzdendir ‘selam’laşmalarımız. Çünkü ‘akl-ı selim’ ve ‘kalb-i selim’ bunu gerekli kılar ve süreç ‘zevk-i selim’ ile nihayet bulur. Bütün bu olan bitenin gerçekleştiği yerin adı ‘Darusselam’ yani ‘Selam Yurdu’dur. ‘Aranızda selamı yayınız’ın bizim için böyle bir karşılığı vardır. Bizim buralarda herhangi bir ‘selamun aleykum’, ‘Darusselam’a giden bir yolculuğun besmelesidir.
Diğer taraftan;
Bakmayın bizim bebelerin ‘barış’ sloganları attırdıklarına, ikide bir basın önüne iki dirhem bir çekirdek çıkıp ‘barış şöyle güzel barış böyle iyi bir şey’ filan dediklerine, Batılıların lügatinde ‘barış’ diye bir kelime yoktur. Bunu uzun uzadıya tartışmaya bile gerek yok, bu böyledir. Zira Batılılar savaşmadıkları döneme ‘soğuk savaş’ derler.
***
Yazının burasında şu cümleyi kuralım evvela; ‘Çanakkale Geçilmez’ lafı Batılılara yönelik bir ültimatomdur.
Hak ve batıl diye iki ayrı şey vardır. İkisi birbirine karıştığında sahneden çekilen Hak olur kuşkusuz. İnsanı tanımlayış, dünyayı anlamlandırma, eşyaya bakış her iki dünyayı birbirinden çok ama çok uzaklara konumlandırır. Hak geldiğinde batıl zail olur, bu kesin. Batıl geldiğinde ise Hak bilkuvve varlığını sürdürmekle beraber bilfiil tarih sahnesinden çekilir.
Birbirine zıt iki farklı zihin yapısının, düşünüş biçiminin tam ortasındaki yerin adı her zaman için ‘Çanakkale’dir. Ve aslında Çanakkale’nin her iki tarafında duranlar, biz ve onlar, yani Müslümanlar ile Müslüman olmasalar bile Müslümanca kurgulanmış bir hayatın içinde olmayı tercih edenler ve Batılılar, birbirimize aynı cümle ile sesleniyoruz uzunca bir süredir; ‘Çanakkale
Geçilmez!’ Bu size tuhaf gelebilir, farkındayım. Şu soru takılıyor zihnimize hemen; hani ‘Çanakkale Geçilmez!’ bize ait bir cümleydi?
‘Çanakkale Geçilmez’ ifadesinin çok kullanışlı bir yönü var.
Mesela ‘Eski Türkiye’de ülkeyi yöneten zihin yapısınca kendi vatandaşlarına yönelik olarak ‘haddini bil, sınırların içinde kal, ne işin var senin ötede beride, kafanı dışarıya uzatma, orayla burayla filan uğraşma, aman diyim’ anlamlarına gelebilecek şekilde kullanılmış bir ifade. Öyle ki, ne Suriye’de kimin yaşadığından haberleri olmuş bu ülke insanının ne de Balkanlarda yaşamakta olanlarla akraba olduğumuzdan. Çünkü bize ‘Çanakkale Geçilmez!’ demişler biz de geçememişiz Çanakkale’yi.
Batılılar da bize dönerek habire ‘Çanakkale Geçilmez’ deyip durmuşlar neredeyse bir asırdır. Afrika’yı kara kıta diye bilip, uzak durmuşuz mesela. Uzak Asya’daki Müslümanlar bizim derdimize yanıyorken habersiz kalmışız oralardan. Eski Yugoslavya’daki Müslümanların sıkıntılarından topyekûn bîhaber olmuşuz. Çocuklarımızın ders kitaplarındaki koskoca SSCB boşluğuna anlamsız anlamsız bakıp oradan gelebilecek komünist tehdide göre pozisyon almamız beklenmiş yıllarca. Doğu Türkistan diye bir yer yokmuş hiç o zaman ve Bulgaristan’daki soykırımdan Todor Jivkov bizimkileri trenlere bindirip sınıra yollamasaymış kimsenin haberi bile olmayacakmış. Bosna Savaşı’nın aslında ne olduğuna intibak edişimiz bile tüm dünyadan sonra olmuştu, hatırlayanlarınız vardır. İngiliz filan dururken düşman diye Yunan’ı, Bulgar’ı yutturmuşlar bize bir de… Çanakkale’yi geçemediğimiz için görememişiz oyunu, sahayı, tribünleri, oyun içindeki hamleleri, oyuncuları ve piyonları.
İşin bir de şöyle tuhaf bir tarafı var; meğer biz ‘Çanakkale Geçilmez’ diye slogan atıp dururken bu Batılılar çoktan geçmişler Çanakkale’yi. Bir de üstüne üstlük bize ‘Çanakkale Geçilmez’ çekiyorlarmış da haberimiz yokmuş.
Nereden mi çıkarıyorum? Sistem kurgusuna bir bakın hele… Oligarşik bürokrasi yapılanmasına, vesayet anlayışlarına, politik üretim biçimlerine, peşinden koşturulduğumuz ulvi değerler manzumesine bir bakın.
Neyse ki, başka bir dünyanın mümkün olduğuna dair kanaat hasıl oldu da memlekette Çanakkale’nin bizim tarafımızdan geçilebilir olduğunu gördük ve çok da büyük olmayan küçük hamlelere tanık olduk birkaç seneden bu yana. Bu küçük hamleler birer işaret gibiydi, neler olabileceğinin imkânlarını ortaya koyan küçük kıvılcımlar.
Suriye ile ortak bakanlar kurulu toplantıları, Balkanlarda alınan tüm inisiyatifler, İran konusunda Batı’ya ‘o iş sizin bildiğiniz gibi değil’ demeler, Kuzey Afrika’da mesela Nahda Hareketi ile diyaloglar, Mursi Hükümeti ile işbirliği olanaklarının neler olduğuna dair kanaat paylaşımları vs vs. Bütün bunlar, ‘Geçilmez!’ denilen Çanakkale’yi geçme denemelerimizdi. Oysa bu küçük hamlelerin hepsi dünya sisteminin öngördüğünün dışında bir sistemin mümkün olduğunu göstermek açısından önem ifade ediyordu.
Kanaatimce, Allah, insanoğlunu verdiklerinden ve insanoğlunun ortaya koyduğu iddialarından imtihan ediyor. Bizim içinde bulunduğumuz durum da böyle. Allah’ın bize verdiklerinden sebep ve ortaya koyduğumuz bu iddia sebebi ile imtihan makamındayız. Umuyoruz ki bu imtihanın kazananı oluruz.
***
Ne demiştik; Çanakkale Hak-batıl eksenindeki cephenin adıdır. Kim diyorsa Çanakkale Savaşı bitti, fena halde yanılıyor. Savaş devam ediyor. Balkanlara, Uzak Asya’ya, Afrika’ya, mazlum coğrafyalara, her ne kadar yönetimleri ile sorunlu olsak da yakın coğrafyamızın halklarına, yani ‘başka bir dünya mümkün olabilir mi?’ sorusunun cevabının peşinde olanlara bakacak olursak biz bir süreden beri Çanakkale’yi geçtik; işte bütün mesele de bu.