Ömürlerini delilerin ve provokatörlerin aksiyonlarına reaksiyon vermekle ziyan ettiler. Hayal yok, plan yok, umut yok, etik yok, kural yok, haram/helal yok öylece yaşadıkları tek boyutlu sığ hayatlarıyla zamanda sürükleniyorlar. Yıllardır ibretlik vaka olarak rezil olup duruyorlar. Evet bizim muhalefetin tarifi böyle ne yazık ki… Böyleler…
Bir deli, bir yalancı, bir provokatör artık ne gelirse birini buluyorlar; kendilerine o ne yaparsa ona göre siyaset yapıyorlar.
Ne tuhaf değil mi? Aman Allah’ım devrimler, inkılaplar, zorla çağdaşlaşmalar, modernizmler, kaya gibi koca koca laflar; ama geliyorlar geliyorlar bir delinin eline kalıyorlar. Hiç lafı dolandırmadan söyleyeyim: Hepsi sahtekâr, hepsi numaracı.
Büstü kırmaya teşebbüs edip, gazetecileri çağırarak bir de poz veren o provokatöre namazın, orucun, abdestin farzını sorsan akvaryum balığı gibi bakar. Güya onun yaptığından çok korkup, “Eyvah laiklik elden gidiyor” diye yaygara koparanlara da “Say bakalım ilkelerini” desen o da öyle bakakalır. Mevzu ne o zaman? Yok aslında bir mevzu, “Bir deli çıksa bir şey dese, bir şey yapsa da biz de ortalığı karıştırsak” diye bekleyen bir güruh var hepsi bu. Hiçbir kuralları yok. Mustafa Kemal heykellerindeki hassasiyetleri -ki bu ellerindeki en değerli mevzudur- o bile yalan… Heykeli PKK kırınca sesleri çıkmadı; çünkü o anda aynı kişiden nefret ediyorlardı. PKK’ya, FETÖ’ye, Amerika’ya, Almanya’ya laf etmezler edemezler; çünkü ilke sıfır varsa yoksa nefretleri. Buluyorlar bir deli, bir ajan provokatör, heykellere ve kadınlara saldırtıyorlar sonra başlasın panayır. Bu işte. Baştan sona bundan ibaretler.
Ne kadar sürecek peki bu, her seferinde biri çıkacak böyle manyaklıklar yapacak ve her seferinde de biz “Aman ha, bakın bu provokatör, gaza gelmeyin, yapmayın, sokakları yakıp yıkmayın, memleketin huzurunu bozmayın” diye sürekli izah eden durumda mı olacağız? Bir seferinde bile niye onlar “Bu provokasyondur” demiyorlar? Niye hep biz katlanıyoruz? Niye hep biz idare ediyoruz?
Çünkü sen asli unsursun kardeşim. Sen Anadolu’sun. Sen bir devlet nasıl kurulur biliyorsun. Sen memleket nedir biliyorsun. Ne çileler çektin sen, ne bedeller ödedin. Sen sahipsin. Sen hep memleketi ayakta tutan olacaksın. Onlar huzuru bozmaya gelecekler, sen yapıcı ve izah edici olarak müdafaa edeceksin vatanı. Onlar plan yapıp memleketi yakmaya gelecekler sen sakin olan, ateşi söndüren olacaksın. Çünkü sen asılsın, sen Türkiye’sin. Bir milletin içinde belli oranda şımarıkların, manipülasyona meyillilerin, korkakların, şükürsüzlerin, şuursuzların olması sosyolojik bir vakadır. Bu, hep böyledir hatta asırlardır oranları bile üç aşağı beş yukarı aynıdır. 15 Temmuz gecesi (16 Temmuz değil) kaç kişi çıktı sokağa. 16 Temmuz’dan sonra kaç kişi çıktı meydanlara? Kaç kişi tankları alkışladı? Kaç kişi evinde korkuyla saklandı? Kaç kişi kimin galip geleceğinden emin olmak için kenarda bekledi? Kaç kişi 15 Temmuz’da dediklerini, yaptıklarını ama para için, ama itibar için satılığa çıkardı? İşte bunların oranları yüzyıllardır hep aynıdır aziz dostum…
Adamın vatan, millet, memleket, gelecek, evlat diye bir derdi yok ki… En başta aidiyeti yok. Bizim muhalefet denilen zevatı, FETÖ’cüleri, cahil solcuları dikkatli dinlersen hepsinin sömürge özentisi hatta tam da rahmetli Malcolm X’in dediği gibi “Ev zencisi” ezikler olduğunu görürsün. Bütün siyasi hayalleri delilerin eline kalmış mankurtlar sürüsü bunlar.
Aman dikkat; provokasyonun büyüğü heykeli kıranda değil, heykel kırılınca onu bahane ederek memlekete saldıran adamın estireceği havada. Dikkatli olmak lazım, ne o heykeli kıran ajan provokatörün ne de onu bahane edenin tahriklerine gelmek lazım. İkisi de aynı patronun elemanı…