Busra ve İdlib zaferlerinin düşündürdükleri…

Abone Ol

Suriye’de iktidarı elinde tutan aşağılık ve azınlık, eli gözü kanlı Baas’çı Esed mafya çetesinin, karada savaşabilecek insan gücü kalmadı. Bu nedenledir ki uzunca zamandır hakimiyetlerinden çıkan bölgelerde İran ve Rusya destekli hava operasyonlarıyla halkın üzerine kimyasal ölüm yağdırmaktan kaçınmıyorlar. Bir ara kırmızı çizgi edebiyatı yapan ABD ve Avrupa artık bu konuyu gündemlerinden çıkarmış durumda. “Ölen ölür, sağ kalanlar olursa durumu yeniden değerlendiririz” siyasetini iyiden iyiye benimsemiş görünüyorlar. (Sahi 35 bini çocuk, 50 bini kadın, yaklaşık 300 bin kişinin tohumlarına para vermediler yaaa)

Çok sevindim, dehşet umutlandım; ancak Busra ve İdlib’in özgürlüğe kavuşturulmasından sonra gözü dönmüş bu katillerin işleyebileceği nitelikli cinayetleri yakından bilen biri olarak endişelenmiyorum desem yalan olur. Kimyasaldan vazgeçtim, ellerinde imkan olsa nükleer bombalar atmaktan çekinmeyecek azgın bir güç tapıcısı gürûhtan bahsediyoruz. Özellikle devrimci grupların psikolojik üstünlüğü ele geçirmesi, tahammülü mümkün olmayan bir durum onlar açısından. Mutlaka ve mutlaka üstün oldukları zeminden saldıracaklardır besbelli, yani havadan. O halde devrimci kardeşlerimize verebileceğimiz en önemli destek, katillerin hava araçlarını püskürtmeye yaracak cihazların onlara sağlanması.

Geçen gün Hakan Albayrak yazmıştı-aslında en başından beri söylüyordu da her neyse- bu fırsatı da ıskalamayın ve 2012’de başarmaya çok az kalmışken yiten şeyin bu kez olmasına izin vermeyin diye.

Tamamiyle aynı kanaatteyim. Bu defa korkak ve pısırıkça davranamayız; çünkü böyle yapmayanlar yol alıyorlar. Artık müttefik ABD ne der, kim ne söyler gibi çekincelerle ülkemizin ve coğrafyamızın geleceğine bigâne kalamayız. Tüm müttefiklerimiz ne işe yaradıklarını ve gerçek yüzlerini son dönemde açıkça ortaya koymuşlardır. Eminim ki, başta Erdoğan olmak üzere kurmay devlet aklı da bu durumu net olarak algılamışlardır. O halde yapılması gereken şeyin ne olduğu konusunda da önlerinde kesin bir yol haritası olmalıdır.

Ağlatıcı ve yürek ağrıtıcı şekilde çok büyük bedeller ödemiş onurlu ve dost bir halkı bu aşamadan sonra tedariki en kolay ve en ucuz aletlerle, ellerinde en ağır ölüm makinelerini taşıyan bir çetenin insafsızlığına terk etmemiz, bundan sonra bölge halkları nezdinde ancak “güvenilemez” olduğumuz algısına hizmet eder.

Bu yeni Türkiye’nin önünde çok önemli fırsattır aslında. Hakk’tan yana söylemlerini gerektiğinde pratize edebileceğini de kanıtlayabileceği önemli bir imkân. Tabi ki bunu aşikâr yapması gerekmiyor.

Ülkenin Reis-i Cumhur’undan Başbakanı’na, Genelkurmay Başkanı’ndan MİT Müsteşarı’na Suriye Devrimi’nin kazanımlarını korumalarını da beklemek en büyük hakkımız.

Kısaca bunlar İdlib, Halep ve Busra’dakiler bizim çocuklar, neye ihtiyaç duyuyorlarsa onları sağlayın lütfen!

Kendim için bir şey istiyorsam namerdim!

Selam ve duayla…