“Bundan sonra ne söylüyorsan 140 karakter!”

Abone Ol

Erdemli Duruş Gazetesi adına yapılan röportajda Gökhan Özcan’a soruyorlar:Sosyal medyada sizi göremiyoruz. Bir yazar olarak bunun eksikliğini hissetmiyor musunuz?

Özcan’ın cevabı: “…benim yaş grubumdan arkadaşların neredeyse hepsi orda. Bana da baskı yapıyorlar, direnmiyor kimse, bunu sorgulamadan fırlıyorlar. Twitter’a üye olmayı yargılıyor değilim, ama o kültüre direnmek gerekiyor. Twitter’ın içinde bunu yapabilen var mı bilmiyorum, ama yapabilen yapsın.  Her gün bir sonraki twit’e yetişmek için koşturan insanlar var. Giderek onun tabiatına uygun yaşamaya başlıyorlar. Kaçınılmaz olarak da sertleşiyor, sığlaşıyor duygular. Kaçınılmaz bir şey bu, yani adamın biri gelip diyor ki: “Bundan sonra ne söylüyorsan 140 karakter!” Gördüğümüz kadarıyla herkes bunu yapmak için koşuşturuyor.  Bu çok saçma bir şey, nasıl bu kadar yerleşiklik kazandığını anlamış değilim.  Sandığımdan da büyük bir erozyon var.

Erozyon büyük. Yılda bilmem kaç bin hektar toprağın kaybedilmesinden daha büyük bir erozyon bu. “140 karakter”e hapsedilen ifadeler, pek çok şeyi değiştirip dönüştürdüğü gibi insanca konuşabilmekten de kopardı kimilerini.

Zarifoğlu, kendisine şiir çalışmalarını gönderen bir okuruna yazdığı cevapta diyordu ki “Ocak çok önemlidir. Sohbet çok önemlidir. Sizde şair olmak, sanatkâr olmak için gerekli birçok şey mevcut. Ama sohbetten nasipdar mısınız?”

Twitter’da ona buna sataşıp küfreden tip bu soru sana:  Sohbetten nasipdar mısın?

***

Sohbet demişken…

2013 Temmuz’unda Dergâh Yayınları’ndan çıkan Geydim Hırkayı – Safer Efendi’nin Sohbetleri adlı kitaptan:

“Hiç kibirli olmayın, büyüklük taslamayın. İnsan küçüldükçe büyür. İnsanın kendini büyük görmesi şeytan fiilidir. Şeytana benzersin. Küçülürsen peygamber ahlâkı o, büyürsün. Aman ha! Hiç kimseyi hor hakir, kendinden küçük görme. Kendi nefsinden daha küçüğü yok. Duyabilene, anlayana sivrisinek saz, anlamayana kös de vursak az. Sakın büyüklenmeyin. Birbirinizi Allah için sevin. Sevgi oldu mu büyüklük olmaz artık, muhabbet hepsini siler. ‘Zerre kibri olan Cennet kokusu duyamaz’ diyor Efendimiz. Eee Cennet neymiş? Burada gecekonduya tavsın. Cennet’in ne olduğunu biliyor musun sen? Cennet’te Cemâl var. Hazreti Allah’ı göreceksin. Öyle, hâneye gittiğin zaman hâne sâhibi lâzım. Kuru boş evde insan olmaz. Cennet’in sâhibi Hazreti Allah. Orada Cemâl’ini gösterecek, Cehennem’de değil. Orada zebânîler var. Allah muhâfaza buyursun. Azap var orada. Merhametiyle Cennet’ine Cemâl’inelâyık kılsın cümlemizi. İnsanın ölmemesi için doğmaması lâzımmış. İsteyerek mi doğduk? Yook, getirdiler. İsteyerek mi gideceğiz? Yok canım, vakti gelince “gel” diyecekler, tamam. İşte bu aradaki vakti güzel değerlendirmek… Can tende, sıhhat bedende iken ibâdetle meşgul olunuz, zaman geliyor sonra yaptırmıyorlar. Üzülürsün…”

Ne mutlu, böyle sohbet halkalarının kıyısına olsun ilişenlere, ve ne yazık nasipsizlere…