AK Parti ile Cumhurbaşkanı arasında daha doğrusu Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki gerginlik başka bir yerden patlak verdi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek birbirine malumunuz olan suçlamaları yöneltti.
Hükümetteki üslup ve yöntem farklılıkları, kişisel birtakım hassasiyetler üzerinden çıkan tartışmaları herkes kendine göre yorumladı. Bu gayet tabi bir durum. Tüm bu gelişmelerin ardından sesini biraz daha kısarak, ‘Konuşmasam iyi olurdu’ mealinde bir açıklama yapan Bülent Arınç portresi incelenmeye değer.
Siyasete ilk girdiği günlerden itibaren çevresindeki isimlerin, dava arkadaşlarının ‘ağabey’ dediği Bülent Arınç, benim de Refah Partisi’nin son dönemlerinden itibaren hareketi bir muhabir olarak izlemeye başladığım yıllarda bu sıfatla anılırdı.
Refah Partisi’nin ardından kurulan Fazilet Partisi ve ardından gelen ‘yenilikçi-gelenekçi’ yol ayrımında da devam etti bu rolü. O siyasetin en hareketli olduğu dönemde, yenilikçiler partiden ayrıldığı günlerde, en sonuna kadar her iki grup arasında mekik dokuyan isimdi. Bir Erbakan hocanın yanında bir Erdoğan ve ekibiyle birlikteydi. Arınç, Erbakan hocayla son görüşmesini yaptığında ve ona bazı maddeleri sıraladığında artık saflar iyice belirginleşmişti. Birkaç gün sonra da AK Parti kuruldu. O günlerde ak saçlılar ile gençler arasında ‘ağabey’ rolüyle bir köprü oldu Bülent Arınç.
Tabi, bunun da ötesinde Bülent Arınç’ın duygusal yönü ağır basıyordu aynı safta durduğu diğer arkadaşlarına göre. Tanıklık ettiğim bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim.
Erdoğan, 1992 yılında Rize’de yaptığı bir konuşmadan dolayı Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’e ifade vermek üzere avukatı Hayati Yazıcı ile birlikte savcılıktaydı. Tarihler 25 Nisan 2002’yi gösteriyordu. Daha yeni parti de kurulmamıştı. Erdoğan’ın ifadesini alan savcı Yüksel, tutuklanması talebiyle Ankara 2 Nolu DGM’ye sevketmişti. Bu çok olağanüstü bir durumdu. Çünkü, Türk Ceza Kanunu’nun 146. maddesinden dolayı soruşturma geçiriyordu ve bunun anlamı şuydu: İş tutuklanmaya kadar gidebilirdi.
İşte bu olay duyulur duyulmaz, Ankara DGM’nin önü parti yöneticilerinin akınına uğradı. Erdoğan’ın en yakınındaki isimler Abdullah Gül, Bülent Arınç, Mehmet Ali Şahin, Abdulkadir Aksu, Ertuğrul Yalçınbayır oradaydı. Bu isimler arasında bir isim, Bülent Arınç ise adliyenin merdivenlerinde ağlıyordu. “Allah onu bizlerden ve yolundan ayrı koymasın” diye dua ediyordu bir taraftan da.
Aradan iki saat daha geçtiğinde DGM’deki sorgu bitti ve Erdoğan dışarı çıktı. Kurduğu cümle açık ve netti: “Sadece vatandaşlık görevimi yaptım.
O gün orada, Erdoğan’ın tutuklanma ihtimaline karşı gözyaşı döken Bülent Arınç, 14 Ağustos 2002’de AK Parti’nin kuruluşunun açıklandığı Bilkent Otel’deki programda da mutluluk gözyaşları döken isimdi.
Bülent Arınç her zaman Erdoğan’ın ve diğer arkadaşlarının yanında oldu. Milli Görüş’ten itibaren bu davaya hem emek hem de gönül verdi. Yetmez mi…