Öyle görünüyor ki Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki sorunlar çözüm istikametinde ilerliyor. Son yıllarda Körfez’de yaşanan olumlu gelişmeler bu sorunlu ilişkiye de yansımış durumda. Suudi Arabistan üçüncü ülkelerin ön ayak olmasıyla başlattığı Türkiye karşıtı tutumunu revize ediyor, Türkiye de bölgenin yeniden bir barış havzasına dönüşmesi için bir takım önemli adımlar atıyor. Görünen o ki herkes son on yıldır yaşanan kavgaları sona erdirme konusunda kararlı. Bunun ilk işaretini Körfez İş birliği Teşkilatı’nın 2017 yılından beri ambargo uyguladığı Katar’ı yeniden aileye dahil etmesiyle görmüş olduk. Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad el Sani ile Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın verdiği ortak fotoğraf Körfez’deki sıcak havanın siyasete de hâkim olduğunu gösteriyordu.
Dünya son yıllarda sonuçları ağır sınavlara maruz kaldı. Çin’den dünyaya yayılan Covid19 salgını dünya ekonomilerini alt üst etti. Dünya halklarının tamamı bu ağır faturanın altında kaldı. Ardından Rusya’nın Ukrayna’da attığı adım insanlığı yeniden büyük bir ekonomik krizin ortasına itti. Dünyanın, yaralarını sarması gerekiyor ve bunun da yolu başarılı diplomatik adımlardan geçiyor. Çatışma ve kavga halinin son bulması ve piyasalara umut rüzgarlarının hâkim olması, halkların refahı yolunda çok önemli bir adım olacaktır. Bölgemizde kavgasız, barış içinde yaşanacak bir dönem; ülkeler arasındaki yatırımların artması ve hızla kalkınma adımlarının atılması sürecini de beraberinde getirecektir.
Baksanıza sadece Suudi Arabistan’ın 2030 yılına kadar ki yatırım bütçesi 4,5 trilyon olarak açıklandı. Sadece yabancı yatırım için ayrılan para 450 milyar dolar. Bu rakama BAE’nin 2022-2026 için 290 milyar dolarlık yatırım bütçesini ekleyin. Atılan siyasi adımlar bu yatırımların bölgenin kalkınmasında daha etkin olarak kullanılmasına yol açacaktır.
Bu pozitif adımlarla birlikte bölgemiz temel birkaç sorunun da çözülmesini beklemektedir. Bunların en önemlisi Filistin meselesidir. İsrail ile normalleşme süreçleri başlatan Arap ülkeleri, Filistin halkının gasp edilen haklarının geri alınması içen İsrail’e baskı yapmalı ve bu sadece Türkiye’nin sorumluluğu gibi görülmemelidir. İsrail’in 1967 sınırlarına dönmesi, Yahudi yerleşim yerlerinin durdurulması, başta Kudüs olmak üzere temel sorunların adil ve kalıcı bir anlaşmayla çözülmesi artık Arap dünyasının ajandasında olmalıdır.
Diğer yandan Yemen’deki savaşın sona erdirilmesi ve Yemen’in toprak bütünlüğü içinde adil ve kalıcı bir anlaşmanın sağlanması bu olumlu havanın bir getirisi olmalıdır. İlan edilen 2 aylık ateşkes olumlu bir başlangıç olabilir.
Diğer yandan Suriye’de 11 yıldır akan kanın durdurulması da Arap ülkelerinin acilen atması gereken adımlardan biri olmalıdır. Bu konu Türkiye’nin iç siyasetini de etkileyen bir sorun olmaktadır.
Türkiye bu yeni süreçte başat aktörlerden biridir. Zira Türkiye 2013’ten beri yaşanan kavganın hedef ülkesiydi. Bugün bütün bu sınamalardan geçmiş ve daha da güçlenmiş bir Türkiye var. Arap dünyası kardeş Türkiye’nin uzattığı sıcak eli tutmalıdır. Bölgenin kalkınması Türkiye’den geçmektedir.