Sadrazam Koca Mustafa Reşit Paşa’nın 1839 yılında hayatımıza soktuğu ince hesaplanmış bir fitne vardır. İngilizler’i pek bir seven Mustafa Reşit, bugün iyi bir şeymiş gibi herkesin tekrar ettiği “Batı’nın iyi yanını alalım, kötü yanını almayalım” zırvasını Gülhane Parkı’nda söylediği günden beri, büyük mandacıların sloganıdır. O gün bugündür sadece teknoloji değil, içkili alemler, smokinler, fuhuş, uluorta kadınların ve erkeklerin biribirine sarılarak deli gibi döndükleri pespayelikler ve “Soyunup kendini teşhir etmeyen kadın ne işe yarar ki” ilkelikleri de hep bu “Batı’nın iyi yanlarını alalım” ahmaklığı ile paketlenmiştir.
Batı’nın iyi yanları alınamaz mı gerçekten? Mesela onlardan silah alsak, ordumuzu güçlendirsek fena mı olur?
Millî Savunma Bakanı Işık, yerli imkanlarla üretilen orta irtifa hava savunma füzesi Hisar’ın, Aksaray’da gerçekleşen test atışlarını izledikten sonra basın mensuplarına şöyle bir açıklama yaptı:
“Birtakım dost bildiğimiz ülkeler en küçük bir sorunla karşılaştığımız zaman hemen ambargo koyma ve kısıtlama getirme gibi bir alışkanlığa sahipler. Ne yapıp edip kritik teknolojileri geliştirme ve sahip olma hedefimiz var…”
Tamam askeri alanda böyle olsun, almayalım kendimiz üretelim kabul, ama en azından sivil alanda alamaz mıyız?
Tasarımı tamamen yerli olan ULAK ile dünyanın baz istasyonu üreten 5 ülkesinden biriyiz artık. Projenin yüklenicisi ASELSAN’ın Genel Müdür Yardımcısı Yavuz Bayız, “ULAK ile haberleşme sistemimiz daha güvenli hale gelecek. Yabancı baz istasyonlarını kullanıyoruz ancak bunların nereye hizmet ettiğini kestirmemiz olanaksız” dedi.
Ameliyat yapan ithal robotlardan birini yöneten doktorlardan biri aynen şöyle anlatmıştı: ”Bu cihazlar bir ağa bağlı ve kamera kayıtları, hareketleri ve hasta kayıtlarını nereye gönderiyor, ne yapıyor bilmiyoruz.”
Batı’nın iyi yanı kötü yanı diye bir şey yoktur. Ya senindir ya da senin değildir meselesi vardır. Bu, füze için de böyle, tohum için de… Elbise için de böyle eğitimde kullandığın müfredat için de… Senin mi değil mi?