IKYB referandumu ve neticesi üzerinden akla ziyan yorumlar görüyoruz. Öyle toptancı, öyle tahrik ve tahkir edici yaklaşımlara şahit oluyoruz ki, insan “yazık” diyor. Toplumsal zihin kodlarımıza daha önceden yüklenmiş olup konjonktür gereğince rafa kaldırdığımız taassubi barkodları tekrar aktifleştiriyoruz.
Batı’nın, bize reçete olarak sunduğu tarif(e)leri uyguladığımız günden beri iki yakamız bir araya gelmiyor. O gün bu gündür ağlıyoruz, ağrıyoruz…
Batı’nın ihraç ettiği milliyetçilik vesilesiyle koca Osmanlı imparatorluğu darmadağın oldu. Her millet kendisine yön çizdi, ayrıldı, sadece Kürtler, Türklerle birlikte kader birliği yaptı. Ta ki Sykes-Picot cetveli coğrafyamıza değip Kürtleri dört parçaya (uzun vadeli plan ve projelerini tesis etmeye araç olarak kullanmak için) ayırdı ve sonrası malum…
Batı, yüzyıl önce coğrafyamızı paramparça etti, böldü, dizayn etti ve daha öncesinde bize milliyetçilik adı altında kurtuluş reçetesi olarak ırkçılık zehrini sundu. Ulus devletler ile bölünen Batı(l) dünyası, tekrar birleşmenin yolunu buldu ve AB çatısı altında tekrar birleşti. Hâlihazırdaki AB ülkelerinin arasındaki sınırlara bakın, birer renkli taş vb. bir işaretten ibaret. Peki biz Müslüman ülkelerin, devletlerin sınırlarına bir de bakın. Tel örgüler yetmiyor, bir de beton bloklarla birbirimizi tecride mahkûm bırakıyoruz. Aslında sınırların en büyüğünü zihinlerimizde yaşıyoruz, pranga ve engellerin en aşılmazı zihinlerimize vurulmuş. Osmanlı sonrası sınırlarımız ve gönül coğrafyamız işgal edildiği gibi cumhuriyetin kurulması sonrası bazı uygulamalar ile zihinlerimiz de işgal edildi. Cumhuriyet ile birlikte hilafet kaldırıldı ve İslam dünyasının çatısı hükmünde olan kurum, çağdaşlık safsatasıyla yok edildi. (“Papa”lık, laik olduğu için eleştiri ve ilerlemeye, gelişmeye mani, muhal değil!)
Geçmişten, tarihten hiç ders almıyoruz. Ne zaman kendimize, aslımıza rücu edeceğiz? Ne zaman bilinç ve idrak mahiyeti itibariyle medeniyet ve inancımıza layık olacağız? Hep Batı(l) mı plan, proje uygulayıp bizler üzerinde tasarrufta bulunacak? Son on beş yıldır, AK Parti iktidarlarıyla, zihinlerimize biçilen kalıpları, örülen libasları büyük ölçüde kırdık, yırttık. Öğretilmiş çaresizliği, yenilmişliği kabul etmediğimizi, emperyal dünya düzeninin bize çizdiği sınırlara sığmadığımızı, bu durumu bize empoze edenlere, bunu reddettiğimizi defalarca ifade ettik, gösterdik. Bunu artık bir final ile taçlandırma zamanı gelmedi mi? Ne olur, öğretilmiş çaresizliği büyük ölçüde zihinlerimizde yenme umudu oluşmuşken, geçen haftaki yazımda bahsettiğim Anadolu, Mezopotamya Birliği’nin tesisi için Türkiye ile IKBY’nin bir plan içerisinde olduğuna dair bir nebze inancımız varken, Batı’nın kurduğu yeni bir planın figürü olma zilletine düşmeyelim. Hadi ey Recep Tayyip Erdoğan, hadi ey Mesut Barzani! İttihadımız, Anadolu, Mezopotamya Birliği’nde hayat bulsun, bunu yapabilirsiniz, yapabiliriz.
Coğrafya ve Millet-i İbrahim olarak yeterince bölündük, ayrıldık, kısıldık, azaldık. İhtilafa, tefrikaya değil, ittihada ve ittifaka ihtiyacımız var. Bizim milliyetçiliğimiz ancak millet ekseninde olabilir. Gayrısı tefrika ve ihtilafa sürükler. “Ulus devlet” anlayışıyla Cumhuriyet tahkim edildi, Batı’nın bize ihraç ettiği milliyetçilik zehri temel değer kabul edildi ki hala yaşadığımız sancılar bundan kaynaklanıyor. Sonra bir de yeni bir şeymiş gibi “Atatürk milliyetçiliği”ni yüksek dozda enjekte ettiler, böylece komaya girdik!
Dünyadaki bütün milliyetçilikler, ırkçılıklar birbirini besler, birbirinin can suyudur. “Türklük dini”nden, “Kürtlük dini”nden azat etmeliyiz kendimizi. Reçetemiz tek: KUYRUKSUZ İttihad-ı İslâm…
Unutmayalım, Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla ve ismi yazılmayan diğer unsurlarımızla hepimiz bu memleketin vatandaşlarıyız ve Anadolu dediğimiz engin bahr, hepimizin yurdudur. Ve şunu da unutmayalım, Anadolu, mazlumların ve mağdurların son sığınağı, son kalesidir. Anadolu tökezlerse Türk de Kürt de Arap da tökezler.
Ressam Bob, “Şuraya da Batı’nın koyduğu sınırlara sövüp aynı zamanda itaat eden Müslümanlar’ı çizelim” demiş midir?!
Not: Yazının başlığı, gazetemizin 2 Ekim 2016 manşetinden alıntıdır.