Bu gidiş nereye?

Abone Ol

Farkında olalım ya da olmayalım, toplum olarak sürekli değişiyor ve dönüşüyoruz.

İnsan nasıl ki fiziksel olarak büyüdüğünün, geliştiğinin, yaşlandığının farkına kolay kolay varamıyorsa, içerisinde yaşadığı toplumsal havanın değiştiğinin ve dönüştüğünün de farkına kolayca varamıyor.

Hadiseler karşısında olumlu ya da olumsuz etkilenen insan, aynı zamanda hadiseleri de etkileyebiliyor.

Toplumsal değişim ve dönüşüm kaçınılmaz, bu açık. Fakat asıl mesele değişimin hangi yönde olduğu, dönüşümün ne tarafa doğru yöneldiği.

Bu değişim ve dönüşümde insanın sağlam kalabilmesi, ayakta durabilmesi ve savrulmaması için değer yargıları korunmalı.

İnsan değerleri korur; değerler insanı. İnsan koruduğu kadar korunur.

Bugün dünyanın bir köşesindeki olumsuzluk, başka bir köşesine çok çabuk ulaşıyor. Olumsuzluk ve kötülük salgın bir hastalık gibi çok çabuk bulaşıyor.

Kalpleri ve zihinleri bulandıran gelişmeler bireyi, aileyi ve toplumu içten içe tüketiyor.

Duyduğumuz hadiseler, gördüğümüz olaylar, okuduğumuz haberler biz bu noktaya nasıl geldik dedirten cinsten ağzımızı açık bıraktırıyor.

Gazetelerin üçüncü sayfa haberleri, televizyonların ilginç hadiseleri aydınlatmaya dönük bol reytingli programları, sosyal medyaya düşen kimi hadiseler, biz ne ara bu kadar değiştik dedirten cinsten malesef.

Çarpıklıkların, zulmün, kötülüğün 1.5 yaşındaki çocuklara kadar ulaştığı, kötü alışkanlıkların ilkokul çağındaki yavrulara uzandığı, aile çatısının tarumar edildiği, çocuklara şefkat ve sevgi ile değil, kaba kuvvetle davranan olumsuz öğretmen tiplemelerinin arttığı bir dönemdeyiz.

Olumsuz hadiseler güzel olaylara galebe çalıyor. Kötülük iyilikten daha hızlı yayılıyor.

Güvenin zayıfladığı, vefanın yitirildiği, anlayışın kaybolduğu, diğergamlığın unutulduğu, saygının yerini özgürlük adına saygısızlığa terkettiği, sevgi ve merhametten yoksun bir dönemde yaşıyoruz.

Ve sürekli kan kaybediyoruz.

Kendisini emin sıfatlı bir Peygamber’e (sas) nispet eden bizler birbirlerimize güven veremez hale geldik.

İddialarımız ve ideallerimiz zayıfladı.

Hülasa; olumsuz değişim ve dönüşüm yabancılaştırıyor bizi kendimize, ailemize, çevremize, topluma, değerlerimize.

Bir ülkenin en büyük zenginliği ne ekonomisinin çok iyi olması, ne zengin yer altı kaynaklarına sahip olması, ne genç nüfusunun fazlalığı; en büyük zenginliği iyi yetişmiş insanlara sahip olması.

İyi yetişmiş, derinlik sahibi, kâmil insanlar yetiştirmeli, kötülüğün önüne geçmek için.

Kendi kafasıyla düşünen, kendi kalbiyle hisseden, ayakları yere basan insanlar yetiştirmeli.

Bir yenilenmeye, yeniden kendimize gelmeye, farkındalığa, bilinç tazelemeye büyük ihtiyacımız var.

Geleceği kuranlar merkezine insanı koyan, insanı yetiştiren ve hiçbir şeye feda etmeyen, harcamayan, insanı değerli bilen toplumlardan çıkacak.