Türkiye’nin güneyi tam bir narenciye cenneti… Adana, Antalya, Hatay ve Mersin vilayetlerimiz Türkiye’nin narenciye ihtiyacını karşılıyor. Karşılamakla da kalmıyor, ihracat başarısına imza atarak ülkeye can suyu oluyor.
İyi, güzel de bu ürünlerin hasat döneminde üreticiler hayli mutsuz. Sebep bereketli hasat, yüksek rekolte! “Böyle iş mi olur?” demeyin, oluyor işte!
Adana denince akla narenciye geliyor. Öyle ki Türkiye'nin narenciye ihtiyacının üçte birini Adana tek başına karşılıyor. Ancak limon üreticileri hayli dertli, karamsar; zira bir yıl emek vererek yetiştirdikleri limon para etmiyor.
Adanalı limon üreticileri bugünlerde hayli dertli, benzer durum mandalina ve portakal üreticileri için de geçerli. Limonun kilogram fiyatı bahçede 2-3 liralara, halde ise 4 liraya kadar geriledi. Adanalı kabzımallar halde 4 liraya limon satmakta zorlandıklarını ifade ediyor. Hâl böyle olunca ürün bahçede kalmaya mahkûm oluyor.
Ürün bahçede kalmaya mahkûm dedik ancak marketlerde değişen bir durum yok! En uygun limon fiyatı 30 liranın altında değil! Yani bahçedeki fiyatın tam 10 katı! Bu nasıl bir üretim anlayışı, bu nasıl pazarlama? Tarımsal üretim stratejimizde bir yanlışlık yok mu? Her yıl bu fiyaskoyu yaşamak zorunda mıyız?
Öyle bir durumla karşı karşıyayız ki; üretici zarar ediyor, esnaf zarar ediyor, tüketici soyuluyor! Bu işin tek kazananı kontrolsüzlükten istifade eden kan emiciler, fırsatçılar…
İnsanlar alın terini bahçede bırakıyor, hayvan yetiştiricilerine bağışlıyor. Bu apaçık bir israftır!
Üretici maliyetini kurtarmadığı için ürününü bahçeden toplamıyor ancak markette bir kilo liman 35 liralara satılıyor. Bunun adı olsa olsa bir soygundur!
Buna birileri dur demeli, bu fiyaskonun bir sonu olmalı!
Hiçbir şey yapılamıyorsa dahi, ürün üreticiden toplu olarak satın alınmalı ve Tarım Kredi Marketlerde indirimli olarak tüketiciye arz edilmeli. Doğal limonata üretilerek okullarda öğrencilere ikram edilmeli. Daha olmadı, bir ihracat çalışması yapılmalı ve çiftçinin alın teri karşılığını bulmalı.
İhracat çalışması yaparken de zehirlere maruz bırakılmamış ürünler tercih edilmeli, pestisit rezaletine müsaade edilmeden bu çalışmalar yürütülmeli.
Değilse gümrük kapılarında Türkiye markasını rezil ediyoruz!
İşi özetleyecek olursak; bahçede para etmeyen limon marketlerde nasıl 35 liralara satılabiliyor? En az 10 kat kârı kimler kazanıyor? Buna kimler göz yumuyor? Bütün bunların araştırılması ve kamuoyuyla paylaşılması gerekiyor…
Aynı fiyaskonun tekrar yaşanmaması adına kalıcı tedbirler alınmalı ki Türk çiftçisi ‘ürünüm para edecek mi?’ korkusu yaşamasın, Türk tüketicisi birileri tarafından alenen soyulmasın!
Gramaj zorunluluğu ne anlama geliyor?
Ticaret Bakanlığı, yeme içme mekânlarında fiyat listesi zorunluluğundan sonra bir hamle daha yaptı. Tüketici mağduriyetlerini sona erdirmek amacıyla yiyecek ve içecek sektöründe döner, iskender ve hamburger ürünlerinde menüde gramaj bilgisi verme zorunluluğu getirildi. Bu doğrultuda denetimler de sıklaştırıldı. Bakanlığın yeme içme mekânlarından isteği, yemek fiyatlarının ve gramaj bilgilerinin müşterilerin kolayca görebileceği şekilde kurumun menülerinde yer alması.
Peki, böyle bir uygulamaya neden gerek duyuldu?
Lokanta ve büfelerin ekmek arası döner, sandviç döner, dürüm döner, hamburger vb. ürünleri farklı porsiyonlarda satışa sunduğu ancak gramaj bilgisine yer verilmediği konularında son dönemde ihbarlar alındı. Tüketicinin emsal ve fiyat karşılaştırması yapamaması sebebiyle de harekete geçildi.
Ticaret Bakanlığı yeni uygulamayı kendi sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı bir açıklamayla duyurdu.
Açıklama metninde “6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun” hatırlatılıyor ve perakende olarak satışa sunulan mal ve hizmetlere ait fiyat etiketleri, tarife ve fiyat listelerine ilişkin hususların fiyat etiketi ile düzenlendiğine vurgu yapılıyor.
Evet, bu yönetmelik, tüketicilerin “ekonomik çıkarlarının korunması” ile “doğru ve eksizsiz olarak bilgilendirilmesi” açısından büyük önem taşıyor.
Gramaj bilgisi vermeyenlere ne gibi yaptırımlar uygulanacak? Yoksa sadece denetim yapıp uyarmakla mı yetinilecek?
Daha da önemlisi kanun istikrarlı bir şekilde eğitim ve denetimlerle yaşatılabilecek mi?
Bu soruların cevabını ise sahada görmek mümkün olacak, zaman bize her şeyi gösterecek…